13 Ekim 2012

Ev

dünyanın hali bir garip. bundan bir ay önce hiç bilmediğim, görmediğim bir şehrin tüm sokaklarını evim gibi biliyorum şimdi, evim gibi seviyorum. ev denilen şeyin aslında bize anlatılandan bambaşka bir şey olduğunu da burada öğrendim. bir sokağı, bir yatağı, bir insanı, bir pizzayı bile evim yapabilirim. bir çanta mesela tamamen ev olabilir. yollar da evdir tabii ki, pazarlar, bir üniversite binası, bir kahveci... çünkü bunların hepsi sadece benim ev fikrimin içinde var olabilirler. aslında insanın sahip olduğu tek ev kendisidir, o yüzden insan kendisini götürdüğü her yere evini de götürebilir. yani öyleymiş. öyle olmasına ne kadar sevindiğimi birkaç yavan cümleyle burada anlatmam çok mümkün değil ama belki hayatım boyunca hissetmediğim kadar mutlu olmamın sebeplerinden biridir bu aydınlanma. özlem, yalnızlık, aile,aşk, başarı, arkadaşlık gibi kavramların üzerimde yarattığı yükü bir süreliğine kendimin yani evimin dışında bırakmış olmak belki de beni böylesine hafifletiyor. ben hala aynı insanım, bambaşka biri olmam mümkün değil elbette ama içimde olabileceğim insana dair barındırdığım potansiyeli görmeye başladım sanki. belki bunca zaman taşıdığım yükün altında kaldıkları için göremediğim yanlarım su yüzüne çıkıyor yavaş yavaş. çok garip. dediğim gibi dünyanın hali bir garip. insanın hali de bir garip.

son zamanlarda delice sevdiğim bir şarkı var, şarkının son cümlesi şu; "when this world becomes too much to hold, let it go." belki sonunda bunu başarabildiğim için, artık dünyanın yükünü sırtımda taşımaktan vazgeçtiğim için daha güzel günler göreceğim. belki gerçekten herkesin hayatında dünyanın yükünü bir kenara bırakıp, kendini alıp gitmesi gereken bir zaman vardır. diğer türlüsü çok zordu çünkü. bırakmak güzelmiş. size her zaman bırakmanın zayıflık olduğunu söyleyen insanlar olacaktır çevrenizde ama bence bir gün, en azından bir süreliğine ne varsa sırtınızda bırakın gitsin. bir de böylesini görün, beğenmezseniz zaten dünyanın yükü sizi her zaman bekliyor olacak, geri dönersiniz olur biter.

son olarak;
"But this world spins on without our permission, we can hold our breath and keep on wishing or we can take it for a ride."

2 Ekim 2012

Yavaş

şimdilik her şey biraz yaşama uğraşı. çok fazla şey biriktiriyorum burada ama yazmaya henüz hazır değilim. sanki yazmak için bir zaman gelecek ve ancak o zaman yazabileceğim. hiç gelmeyecek birini özlemek gibi bir şey değil bu, biliyorum, o yüzden kafam rahat. bazı hikayeler anlatılacakları zamanı kendileri seçiyorlar, olan biten bu.

çok güzel hikayeler anlatacağım size. biraz daha zaman. hiç geçmesin denilen zaman. hayat burada dursa şimdilik ve ben yeniden başlasın diyene kadar başlamasa. sonra bir düğmeye bastığımda zaman da hayat da hikayeler de yeniden yazılsa. mümkün değil elbette ama ben kafamın içinde zamanı yavaşlattım ve ne varsa biriktiriyorum. zaman tekrar hızlandığında her biri dökülecek biriktikleri yerden. en azından umudum bu yönde.

1 Ekim 2012

Doktor'un Karanlık Tarafı



Doctor'un karanlık yönünü görmeyi her zaman çok seviyorum. Düzenli olarak gerçekleştirdiğim geleneksel youtube'dan doctor who videoları izlemece maratonum sırasında bu sahneye denk geldim ve birkaç kez izledim. Doktor'un en acımasız olduğu bölümlerden biriydi bu bölüm ayrıca Human Nature ile birlikte benim en sevdiğim bölümlerden biridir. Bir televizyon dizisi karakterinin beni ve hayatımı bu kadar etkiliyor olması garip midir bilemiyorum ama Doktor kadar sevdiğim çok az şey var bu hayatta.