8 Aralık 2014

This Is the Last Time



Bir hata en fazla kaç kez yapılabilir? Sonsuzluk ve bir gün kadar sanırım. Her seferinde bu defa son diye kendimi kandırıyorum ya, sonra bu şarkı çalmaya başlıyor ya, Matt "but your love is such a swamp, you're the only thing I want and I said I wouldn't cry about" diyor ya, işte hepsi ondan oluyor. This is the last time diye diye bir ben bir de Matt kendimizi sonsuza dek kandıracağız belli ki.


8 Kasım 2014

Sevgi?

bazen düşündüğüm şeylerin korkunçluğu karşında kendimi ciddi ciddi hayrete düşürebiliyorum. mesela düşünüyorum, bir insanı çok sevmek falan nasıl da hikaye. yalan değil insan çok sevebiliyor ama nasıl? seviyorum demek, sevgimden ölüyorum demek kolay, sevdiğini söylediğin kişi tüm yaşam enerjini sömürüp seni neredeyse yaşamsız bıraktığında o büyük sevgi cümleleri seni hayata bağlamaya yetmiyor ne yazık ki. çok sevmek, evet ne kadar da büyük seviyoruz hepimiz. tek bir insan tüm sevgisizlikleri silmeye yeter diye düşünüyoruz. o adam evet o, nasıl da güzel, nasıl da sevecen, nasıl da sevgiyle bakıyor ta ki tüm sevecenliğini kaybedene kadar. sonra bir gün geliyor nasıl da nefretle bakıyor, nasıl da rahat hakaret edip, aşağılayabiliyor. büyük sevgi... sevgi kurtaracak hepimizi ta ki aslında kurtulamayacağımızı anladığımız güne kadar. o gün gelince tüm bu sevgi tiyatrosu kocaman soyut bir duygu yumağından başka hiçbir şeye dönüşmeden içimize oturacak. sevgiyse sevgi, başkasını da sever insan, başkası da güzel bakar, bir başkası da sana dünyadaki en önemli insanmışsın gibi davranır ta ki davranmayana kadar. oynadığımız oyun belli ki bu. sevgi kurtarmıyor beni, her gün daha çok dibe batırıyor. sevgi adına yaptığımız çirkinlikleri gördükçe kelimenin kendisinden de içeriğinden de soğuyorum. evet çok seviyoruz birbirimizi, sorun hiçbir zaman sevgi eksikliği değil ama sevginin ne olduğu konusunda anlaşsaymışız keşke. ya da normal sevmek diye bir kavramanın etrafında dönseymiş hayatımız. varsa eğer öyle bir şey.

20 Ekim 2014

Pencere Serisi - Birinci Bölüm


Üç ay kadar önce yukarıda gördüğünüz ilk pencere fotoğrafını çektikten sonra aklıma pencereler ve pencereden gördüklerim üzerine bir seri başlatma fikri geldi. Bu temayı gerçekten seviyorum o yüzden instagram hesabımda paylaştığım dört pencere temalı fotoğrafı bloguma da koymak ve serinin ilk bölümünü oluşturmak istedim. İlk üç fotoğraf Almanya'dan dördüncü fotoğraf ise Çek Cumhuriyeti'nden. 
Pencerelerde beni çeken bir şeyler var, çoğu zaman hayran hayran ya pencerelere ya da pencerelerden dışarıya bakıyorum. Hatta zamanımın büyük çoğunluğu böyle geçiyor desem yalan olmaz. Pencere güzel şey, mutlu şey!
Instagram hesabıma göz atmak isterseniz de linki burada.

19 Ekim 2014

Kuzeye Giden Rüya

Rüyamda İskandinavya'da bir yere giden (neresi olduğu  meçhul) bir otobüste tek başımaydım ve camdan gördüğüm manzara karşısında büyülenmiş durumdayken yanımda oturan kız arka koltukta oturan kıza bakmamı istedi çünkü o kız mango taklidi (meyve olan) yapıyordu. Boş boş baktım kıza, sanırım bekledikleri tepki kahkaha falandı. Sonra uyandım. İskandinavya'da Oslo hariç hiçbir yeri görmedim ve otobüs camından gördüğüm şey de Oslo değildi kesinlikle. Ama tam da hayal ettiğim gibiydi, dağlar, deniz, dev bir sis. Sis şehirde olunca çok çirkinken dağların, akarsuların, denizlerin olduğu yerlerde dünyanın en muhteşem şeyi. Bu rüyadan çıkardığım sonuç ise benim İskandinavya'ya mutlaka gitmem gerektiği. Artık bu istek rüyalarımda bile rahat bırakmıyor beni. Mango taklidi yapan kızsa  bilinçdışımın espri anlayışı diye düşünüyorum, beni bile güldüremedi gerçi. Bu da benim hakkımda çok şey söylüyordur ama şimdi kendimi analiz etmeyle hiç uğraşamayacağım.

Şu an bir otobüs gelip beni evimin önünden alsa İskandinavya'ya götürse ve tüm yol boyunca kulaklarımda şu şarkı çalsa, kutup ışıklarını da görmeden dönmesem kuzeyden. Çok güzel olmaz mıydı o zaman hayat?

14 Ekim 2014

İfadesiz

birçok şey olmaya, bazı şeyler de olmamaya devam ediyor. olup, olmamalar arasında gidip geldiğim son zamanlarda bir türlü yazılı veya sözlü ifadelere dökemediğim bazı şeyler hissediyorum. sanki çok kısa zamanda çok farklı bir şeye dönüşecekmişim gibi bir his ama tam öyle de değil. dedim ya ifade edemiyorum. belki çok yakında hayat öyle bildiği gibi devam ederken zihnimde mükemmel bir cümle belirir ve "hah işte buydu" aydınlanması yaşarım. bilemiyorum, belki bazı şeyler sonsuza dek ifade edilemez şekilde kalmaya mahkumdur. ya da belki de çok büyük bir değişimin habercisidir bu tanımlanamaz hisler bütünü.

20 Haziran 2014

Olmaz mı?

yıllar yıllar önce the sims oynamaya çok meraklıydım. bilgisayar oyunlarıyla genel olarak pek iyi anlaşamasam da the sims her zaman benim en güzel istisnamdı. bana sorarsanız eğer, sims'i çok sevmeme rağmen bence ben sims oynama konusunda başarılı değildim, hiçbir zaman çok güzel evler inşa edemezdim, ne kadar uğraşırsam uğraşayım en düzgün duvar kağıdını seçemezdim. şöyle harika bahçeler yaratmaya çalışırdım da hiçbir halta benzemezdi. şu an kendi evim olsa büyük ihtimalle ayı şekilde bir yarım yamalaklık hissiyatı olur içimde; beceremiyorum. ilginçtir ev ve eve dair her şey kadınlıkla kodlanmış durumda toplumda ama ben hiçbir zaman kendimi evle ilgili bir şeylerde başarılı hissetmedim, başarıyı da geçtim eve dair şeyler hiçbir zaman umrumda olmadı. güzel tabaklardan, mumlardan, dekorasyondan zerre anlamıyorum. beni paşabahçeye götürdüklerinde sadece kupalarla ilgileniyorum, ve o tarz dükkanlarda kendimi çok aptal hissediyorum çünkü çoğu şeyin ne işe yaradığını bilmediğim gibi adlarını dahi bilmiyorum. acaba bir gün evlenmeye karar verirsem bir anda içimden bambaşka bir insan çıkacak ve tabaklardan peçeteliklerden anlamaya, onlarla ilgilenmeye başlayacak mıyım, çok merak ediyorum. belki herkesin hayatında o tarz bir eşik vardır, hiç bilemeyeceğim ama şimdilik evle ilgili her şey bana fersah fersah uzak.

aslında benim bahsetmek istediğim şey de biraz önce yazdığım şeylere fersah fersah uzak. sims ile giriş yaptığım için zihnim beni başka çağrışımlarla oyaladı fakat benim bahsetmek istediğim şey aslında yalnızlıktı. evet alakasızlıkta bir markayım biliyorum ama biraz önce kendimi çok yalnız ve inanılmaz asosyal hissettiğim için evde dolanırken ağlamaya başladım, sonra sims'teki insanların sosyallik puanları düştüğü zaman durup dururken evin içinde dolandıkları sırada, bir anda iç çekerek ağlamaya başladıkları görüntü belirdi gözümün önünde. bir bire aynısıydım. beni o bilgisayar oyununa koysalar, saçımı kıyafetimi de bana uygun seçseler kimse demez ki bu gökçe değil. gökçe duvar kağıtları bile olmayan yavan evinin içinde bir haftadır annesi dışında kimseyi görmediği için, kendini nefes alamayacak kadar yalnız hissettiği için ağlıyor. bari sims oynayan kişi adımı değiştirse de başka bir insan olsam. olamıyor muyum gerçek hayatta? ya da kim kontrol ediyorsa benim karakterimi bir parti falan düzenlese, sonra seçtiği her insanın üzerine tıklayıp, sarıl, şakalaş, gıdıkla falan gibi şeyleri üst üste milyon kez seçip sosyallik puanlarıma tavan yaptırsa, olmaz mı? olsaydı güzel olmaz mıydı? neyse.

28 Mayıs 2014

Tezim için Yardım

Şimdi benim aylardır yazmaya uğraştığım bir tezim var. Veri toplama aşamasına geldim. Bu aşamada ne kadar çok kişiye ulaşırsam benim açımdan o kadar iyi olacak. Sizden ricam aşağıdaki linke tıklayarak anket sorularına cevap vermeniz. Gerçekten kısa sürüyor. Bana bu iyiliği yaparsanız çok mutlu olacağım. Tezi bitirince de ilk önce buradan kutlamalara başlayacağım. Şimdiden çok sağ olun, var olun.



25 Mayıs 2014

Eye in Eye


When we stood facing each other and your eyes looked into my eyes, 
then I felt as if invisible threads led from your eyes into my eyes and tied our hearts together. 
Edvard Munch

2 Şubat 2014

Cavalier



çok deli şarkı.

1 Şubat 2014

Adam

ben evine geleceğim diye banyosunu baştan aşağı temizleyip, yaptığı temizliğin fotoğrafını çekip sonra da fotoğrafın altına "senin için" yazıp gönderen adam benim için aşkın tanımı. artık aşk üzerine düşündüğümde sadece kendisi canlanıyor aklımda. o kavram benim için tek bir adamın varlığı.  ondan önce aşk üzerine düşündüğümde ne düşünüyordum hatırlayamıyorum bile. bir insan sadece var olarak başka bir insanın hayatını nasıl bu kadar yaşanır kılıyor, nasıl böyle yaşama bağlıyor, nasıl delice mutlu ediyor, bilmiyorum nasıl oluyor ama oluyor. bir adam geliyor senin için banyosunu temizliyor, sana kahvaltı hazırlıyor, senin için bir kasa en sevdiğin biralardan alıp bir köşeye koyuyor. sonra hayat birden masmavi birden yemyeşil oluveriyor.

14 Ocak 2014

Yaşamak


But there is a truth and it's on our side
Dawn is coming open your eyes
Look into the sun as a new days rise

The Secret Life of Walter Mitty'in soundtrackinden bu şarkı. Film bittiğinden beri durmadan dinliyorum. "Dawn is coming and open your eyes" diyorum ben de içimden yüzlerce kez. Güzel şeyler oluyor, hayatta kalmak lazım, yaşamak ve görmek lazım!