31 Mart 2009

Anlaşılmayan Şeyler*

Son günlerde insanlara "mutsuz değilim üzgünüm" diyorum. İkisinin arasındaki farkı çok iyi bildiğimden değil, hissettiğim bir şey var kesinlikle hoş olmayan ama "mutsuz" kelimesinden çok sıkıldığım için "aslında mutsuz değilm bu öyle bir üzüntü" demeyi tercih ediyorum. Kendimi kandırmak için bulduğum yeni yollardan biridir belki. Bir şeylerin istediğim gibi gitmediğini gördüğüm, kalp kırılması denen şeyin fiziksel belirtileri olabileceğini anladığım, bazen hava bitiyormuş gibi hissettiğim ve kafamın içinde olup bitenlere bir etiket yapıştıramadığım günlerden beri böyleyim biraz. Gelip gidiyor, hep kalmıyor neyse ki. Ama ben son 2 gündür havaların etksiyle gülüp duruyordum, kendimi iyi hissediyordum, bozuk parayla masa maçı bile yapmıştık uzun zaman sonra. Sabah okula giderken de mutlu şarkılar dinliyordum, yolda yürürken garip gözükme pahasına "romeo and juliet"i sesli sesli söylüyordum, dolmuş beklerken ritim tutuyordum, hatta "feeling good" bile dinledim, o kadar az yaşandı ki bu durum kişisel tarihçemde. Ne olduysa birden yine ben burada oturmuş boş boş bilgisayar ekranına bakarken kendimden sıkıldım, artık çözmem lazım, bir de denge var, dengede durmak gerekli azıcık. Sonuçta insanların sokaklarda dondurma yediği bir döneme girmiş bulunuyoruz, ben de en azından çilekli yoğurt yiyebilecek seviyede olmalıyım yoksa nasıl geçer nisan ayı?
Can erik çıktığı gün ben hayatıma bir yön verceğim aha bu da sözüm olsun.

*Böyle bir Murathan Mungan şiiri var şöyle bir dizesi var:
Eski, hep eski anlatılmamışlıktır defterlerin.

29 Mart 2009

Kitap Mimi

Moonshine'dan aldığım kitap mimini çok sevdim, uzun zamandır da bu blogta adam akıllı bir şeyler yazamdığımı düşününce ihtiyacım olan böyle bir itki idi gerçekten.

En sevdiğim-etkilendiğim kitap(lar)

Kitaplar üzerine düşünürken en sevdiğim kitabı bulmakta zorlandım. Aslında ben bazı yazarları çok sevdiğim ve onLarın kitapları içinden en sevdiğimi seçmeyi hep diğerlerine haksızlık olarak gördüğüm için en etkilendiğim yazarları yazsam belki içim daha rahat olurdu ama mim böyle olmadığı için bende iki kitap seçtim. Birincisi bir şiir kitabı :

Otuz Beş Yaş. Hayatımda en çok okuduğum kitap olsa gerek. İçindeki her sayfayı defalarca okumuş, defalarca hayran kalmışımdır. Bu mimde şiir kitapları rağbet görüyor mudur bilmem ama şiir de düz yazı kadar önemlidir ve sanılanın aksine şiir kitapları bir roman gibi baştan sona okunabilir. Ben şiir kitaplarını baştan sona okumayı çok severim mesela, bir süreklilik olması şart değil insan onu kafasında yaratabilir.

İkinci kitap ise Bugünü Yaşama Arzusu. Irvin Yalom benim için büyük bir adami Varoluşçu Psşkoterapi kitabı dışında tüm kitaplarını okudum. Varoluşçu psikoterapi de kendi ilgi alanım olduğu için bu yaz okuyup seriyi tamamlayacağım. Tüm kitaplarının içinde beni en çok etkileyeni Bugünü Yaşama Arzusu'dur, okuduğum zamanla çok fazla ilgili olabilmekle beraber zamandan bağımsız olarak da çok süper bi kitaptır. Uzun süre etkisinden çıkamadığımı bilirim, yani Schopenhauer ile ilk tanışmam olduğu için belki, onu tanımak ve felsefesine aşina olmak beni o zaman için oldukça etkilemişti, bir de 1984 vardır beni böyle etkileyen onu da çok erken yaşta okumamın bunda etken olduğunu düşünüyoruım.

Kitap yazmak ister miyim? İstersem ne yazmak isterim?

İsterim aslında hatta daha küçükken kendime söz vermiştim ileride bir şeyler yaz ne olursa diye. Bunun çok zor olduğunun farkındayım, kendimde bununla ilgili süper bi yetenek de görmüyorum açıkçası, belki de okuyucu olarak hayatıma devam etsem herkes açısından daha yararlı olabilir :) Zaten bir kitap yazacak olsam roman olmayacağını biliyorum, kısa öyküler yazabilirdim belki ama sanki bu işe girişmek için daha uzun yıllar beklemem gerekmiş gibi hissediyorum, yeteri kadar şey biriktirmedim bu hayatta. Yazmak için daha fazlası, daha fazla içgörü, daha fazla gözlem ve deneyim gerekmiş gibi geliyor bana.

Ölmeden önce okumayı istediğim kitaplar:

Yakın zamanda okumayı hedeflediğim kitaplar aslında bunlar, önümüzdeki 1 sene içinde bunların hepsini okuyabilirsem kendimi başarılı sayacağım gerçekten -çünkü son zamanlrda kitap okuma açısından çok kıt bir dönem geçiriyorum çok büyük dikkat dağınıklığım var okusam da anlamıyorum bu sebeple kısa bir ara verdim gibi oldu işin kötüsü ders kitaplarını bile okuyunca anlamıyorum neyse bu bir süreç ve geçici olduğunu biliyorum.- Buraya dünyanın listesini yazasam da kesinlikle eksik kalacak kitaplar olacaktır, o yüzden kısa vadeli hedefimi yazıyorum.

Orhan Pamuk: Kara Kitap
Paulo Coelho: Şeytan ve Genç Kadın
Dostoyevski-Yeraltından Notlar
İhsan Oktay Anar- Puslu Kıtalar Atlası
Charles Dickens-Büyük Umutlar
Tolstoy- Savaş ve Barış
Vedat Türkali-Mavi Karanlık
Edip Cnsever-Sonrası Kalır 2. cilt


Ben de Esra ve Bengisu'yu mimliyorum, hadi bakalım :):)

21 Mart 2009

Bu sabahların bir anlamı olsa mı ki?

Yarı güneşli cumartesi sabahı, ders çalışıyorum ve inanmıyorum ama mutluyum. Tam şu dakikada mutluyum. Vega çalıyor, yeşil çay içiyorum ve inanmak güç belki ama gereksiz hiçbir şey düşünmüyorum. Tek düşüncem aksiyon potansiyeli, sodyum-potasyum pompası,nöronlar, glialar. Hayat bana güzel.

19 Mart 2009

#12

Last fm'den biraz önce aldığım bilgiler ışığında haftanın favori şarkılarını yazabileceğim bu hafta. Bir de değişiklik yapıp ilk defa duyup çok sevdiğim şarkıları da ek bi liste olarak sunayım bu hafta.
Önce favoriler:

1-Cheap Trick Voices
2-Snow PatrolCrack the Shutters
3-RadioheadAll I Need
4-Ingrid MichaelsonBreakable
5-RadioheadExit Music (for a Film)
6-KeaneWe Might as Well Be Strangers


Bu hafta ilk defa dinleyip ilk dinleyişimde de sevdiğim şarkılar:

-Diamond Rio-You're Gone
-The Last Shadow Puppets- Standing Next to Me
-I Love You But I've Chosen Darkness- Last Ride Together

Ipodun şarjı bitince...

-Otobüslerden dışarı atlamak veya avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum, yol hiç geçmiyor.
-Yürürken içimden şarkı söylemek zorunda kalıyorum, şarkı söylemiyorsam da konuşuyorum sonra başım çok ağrıyor.

15 Mart 2009

Günün anlam ve önemine uymayan yazı, günün anlamı ve önemi yok çünkü.

Her şeyin böyle zor olmadığı bir dünya hayal ediyorum. Ya da her şeyi zorlaştırmaya çalışmayan bir insan da fena olmaz hani. Zamanı sayısal olarak ifade etmek zorunda olmadığımız bi yerlere de gidebilirim mesela. Gözlerimi kapadığımda geçen şeyler de güzel olurdu. Geçmez ama değil mi, hep orada durur ben karanlıkta kaldığımla kalırım. Orta okulda bir sırada 3 kişi oturduğumuz zamanlarda, sıranın ortasına oturmak zorunda kaldığım günler hep sinirim bozulurdu ya işte hayatımdaki en büyük sinir bozukluğunun o olduğu günlere geri dönmek istiyorum şimdi. Hem zaten hep gelmeyen bi insan olurdu sınıfta, yer değiştirme imkanı da vardı hani, hakkını yemeyelim şimdi. Hiç unutmam ortaokulda bi keresinde kafama basketbol topu gelmişti, çok sinirlenmiştim. Bilseymişim o kocaman topun kafada bıraktığı acı ve sarsıntı hiçbir şeymiş, daha neler varmış. İnsan kendi kafasını ağrıtabiliyormuş mesela. Neyse kıssadan hisse; büyüdüğünü sanıp da aslında hiç büyümeyen ama büyük gibi davranmaya çalışan sonra da her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran insanlar var, yaşıyorlar.

12 Mart 2009

I'm singing a song to myself**

Sürekli yanlış yaptığımı düşündüğüm için doğruyu asla bulamayacağım. Bugün mesela,- ha bunları da günün sonunda o gün ile ilgili bir şeyler yazmanın stres açısından yararlı olduğu bilgisine sahip olduğum için yazıyorum, stres benim yeni kardeşim, evet- çok saçmaladım,ama bi sor niye yaptım. Bilmiyorum tabi ki niye yaptım, o yüzden sorma, ya da sen sor ben yine cüme kuramayım, kelimeler bu kadar yanyanayken cümle nasıl oluşmadı ki ben hala çözemedim. Bak yazamıyorum bile, boğulacağım yakında, boğulmak, içimize oturan öküzler... evet öküzler. Ders de çalışmıyorun, zihinsel kapasitem sıfıra yaklaştı, sistem yakında kendini kapatacak, dikkat diye bir şey de yok, nasıl geçecek bu sınav, hiç bitecek gibi değil. Ah belirsizlik bıktım senden, senden de bıktım. Evet bıktım, bıkamaz mıyım? İyileşecek miyim hiç, sanmıyorum.
Boşluğa doğru ilerliyorum ne yazık ki, yazık mı, bana yazık değil, hak ettim ben, evet ettim tabi ki ne sanmıştın. Ben her şeyi hak ettim, daha beter olayım hatta. Bi yol olmaz benden, aaa bunu hep biliyordun değil mi, itiraf et hadi. içimize oturan öküzler hala oturuyor, yuva yaptı allahsızlar.

**Güzel şarkı ya bak şöyle diyor ya :
do you see the light? tell me you see the light
just making it up in my head
cos i need someone to sing along with
sing along with

10 Mart 2009

Sorular...#2

Soru:Bir insanı sevdiğini nasıl anlarsın?
Cevap: Eğer günün birinde o insan parlamaya başladıysa, yani bildiğin parlamak, ışık saçar gibi olduysa, bakınca bir an gözlerin kamaştıysa ve o aklına her geldiğinde gözünün önünde ışıklar beliriyorsa, onun yüzünden çok ışığını görüyorsan gözlerini kapattığında bence artık o insanı seviyorsun demektir, hatta çok seviyor bile olabilirsin. Öyle bir anda olur ama, kısacık bir zaman diliminde, işte ben seviyorum bu insanı diyebilirsin çünkü parlamıştır, daha ne yapsın. Parlayan o değilde onu gören gözler de olabilir tabi ki, ama bi yerden sonra ne fark eder ki, doğada hazır halde bulunan objektif bir sevgi-aşk da yoktur ki, sen ne hissediyorsan o, her şeyden bağımsız da olabilir, bu da benim öznel tanımlamamdır aslında, sende böyle olmayabilir tahmin edebileceğin gibi, ama böyle olduysa eğer bil ki başka birine de olmuştur, emin olmak adına bir sağlama aracı olarak kullanabilirsin bunu.

Soru: İnsan doğası acıdan kaçıp hazza yönelmeye programlıysa ben neden hazdan kaçıp acıya yönelmeye çalışıyorum çoğu zaman, benim doğam insan doğası değil mi, ben neyim?
Cevap: Bu soruya cevap bulmam zor görünüyor, mantıklı olan acıdan kaçmakken, mutluluktan kaçan insana ne denir, ben bilmiyorum. Mutsuz olmaktan korktuğundan mutlu olmak için gerekli çabayı göstermeyip daha sonrasında da bu çabayı göstermediği için mıutsuz olan, yani her koşulda mutsuz olan bir insana ne demeli. Mutsuz olacaksan zaten iki koşulu da eşitleyip en azında belirsizlikten kurtulmanın mantıklı göründüğünü bilen ve bunun teoride çok mantıklı olduğunu bilerek hala kendini belirsizlik sürecinin acısına veren insan, olsa olsa garip bir insandır. Sonuçta zaten değişen bir şey yok, tek yol acı, mutsuzluk vesaire gibi, insan doğası böyle bir durumda yemek yemek, ne bileyim sevdiği aktiviteleri gerçekleştirerek hazza yöneliyormuş hocamın dediğine göre, bense mutsuzken yemek yemeyerek, sevdiğim hiçbir şeyi yapmayarak ne elde ediyorum. Fiziksel olarak da acı çekmeye mi çalışıyorum, bende bir yanlışlık olduğunu hep biliyordum zaten, belki de budur o büyük yanlışlık.

Soru: Bu dönem okul nasıl biter?
Cevap: Bu kafayla bitmez.

5 Mart 2009

ROBIN
Why don't I want that more?
I want to want that.
Am I wired wrong or something?
Well, what if I'm just a... a cold person?
Tonight Mike was willing to look like a complete idiot for me, but I couldn't be Gretel.
Why can't I be Gretel?

#11

Mor ve Ötesi listesi yaptım bugün, canım istedi. Bir çok güzel şarkı, hep çalsın hep dinleyeyim.

1-Mor ve Ötesi- Bir
2-Mor ve Ötesi- Hayat
3-Mor ve Ötesi- Mucize
4-Mor ve Ötesi- Durma Öyle
5-Mor ve Ötesi- 23
6-Mor ve Ötesi- Gül Kendine

4 Mart 2009

Boş

Ben bazen kendim de dahil olmak üzere insanları anlamakta çok zorlanıyorum. Anlamayı çok sevdiğim halde bir türlü başaramıyorum ya böyle bi üzülüyorum gerçekten. Bazı zamanlar benim için her şey kocaman bir muamma bulutu halini alıyor, işte o zamanlar yaşamak gitgide zorlaşıyor. her şeyi çok düşünmek ve gereksiz yere üzülmek gibi saçma sapan bi huyum var işte. Canım buraya bir şeyler yazmak da istemiyor aslında, yararlı veya önemli bir şey de yapmıyorum mesela. Bomboş yaşıyorum, sonra böyle yaşamama kılıflar uyduruyorum, nedenlerim var diyorum ama hepsi saçmalık. Ben sadece bir şeyler daha iyi gitsin istiyorum ama çaba harcamak istemiyorum. Yorgunlukla bağlantılı bu durum, belki de tembellikle ilgili ya da belki çok korkuyorum. Nerden bilebilirim? Neyse ya ben Seinfeld izliyor olacağım, sonra da müzik falan dinlerim ne bileyim, yapacak bir şeyler vardır değil mi, yoksa beni çalışmak mı kurtarır?

2 Mart 2009

Bazen

Şöyle diyorum her şey bitsse bir boşluk olsa, olaylar olmasa zaman dursa hiçbir şey düşünülmeyen bir zaman aralığında en azından 2 dakikalığına hapsolsam. Sonra diyorum bıraksam her şeyi İrlanda'ya gitsem, çimlerde yuvarlansam bira vesaire içsem. Ne bileyim turuncu saçlı insanlar ve benzeri. Dertsiz tasasız olsam, oh be şöyle 12 saat uyusam hergün, hatta bazen daha ızun uyusam. Hava da ılık ılık olsa şöyle, cıvık çikolatalı dondurma yesem külahı çıtır çıtır. Hasta olmasam, burnıum akmasa, kafam yere düşecekmiş kadar ağırlaşmasa. Hani diyorum güzel olurdu böyle şeyler, hiç ders dinlemeden, derslere girmeden ve hiçbir şey okumadan güzelce geçsem derslerimden, stressiz falan hatta. Yemek yiyebilsem yeniden, şöyle sıcak ekmek ve omletle kahvaltı yapsam televizyonda spoonge bob izlerken. Hem gerçekten televizyon izlesem ya ben sabahtan akşama kadar.Güzel günler umutları, umut vesaire ne demek ki ben bilmiyorum. Öylece yaşasam ben sadece, bir şey olmasın, var olmuş olmak bile yeter. cıvık çikolatalı dondurma ve zeytinyağlı yaprak sarması ve tabi ki rus salatası. Rus salatasını unutur muyum hiç? Yaz kahvelerini de özledim de, yaz gelir mi bilmiyorum?