28 Eylül 2009

Hesapsız

Hayatımda öyle bir noktaya geldim ki artık insanların beni üzebilme kapasitelerini kontrol edebiliyorum. Bazı şeylerin varolan duygudurumum üzerinde bir etki yapmasını istemiyorsam şayet, bs playerda dizi izler gibi sahneyi durdurabiliyorum, ileri alıyorum, kapatıyorum, sesini kısıyorum. Kontrolü bu şekilde elimde tutmanın -biraz klişe olacak ama- özgürleştirici bir şey olduğunu fark ediyorum. Küçük hesaplar peşinde koşan insanlara gülüyorum içimden ve hatta dışımdan. Bu kadar saçma bir hayatta takılı kaldıklarını görüp, onları küçümsüyorum, evet küçümsüyorum. Daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yapıyorum; onların varlıklarını sorguluyor, anlam bulamadıklarıma şöyle yandan bakıyor dudak altından gülümsüyorum. Küstah bir hal var üzerimde. Nanik yapan küçük bir çocuk haleti ruhiyesi, oynadığım topu kesmeye çalışan amcaya küfür edip kaçmışım gibi bi rahatlama... Evet ben bulutlu ve karanlık** bir insanım ama bu onların düşündüğü gibi kötü bir şey olmak zorunda değil, mutlu bile ediyor insanı ve zaten onlar kim ki neyin doğru olduğuna karar verecekler. Acıyanlar, üzülenler, kendilerini bizden üstün sayıp bize zavallı gözüyle bakanlar, yargılayanlar, merhamet etme hakkını kendinde bulup saçmalayanlar, tanımadan eleştirenler... Onların yaptığı gibi etiketler buldum işte ben de. Umursamama özgürlüğüne sahibim herkese de tavisye ederim.


** bir grey's anatomy göndermesi.. meredith kendisine dark and cloudy der, hatta bi yerde twisted da der ve evet twisted kısmına da katılırım kendim için kısmen. şunca yıl sonunda aslında en özdeşim kurduğum insanın meredith grey olması da ilginç bi ayrıntıdır.

26 Eylül 2009

Kibrit

Mumları üflemek için yakıyorum. Hiçbir zaman sevmedim mumları, renkleri, şekilleri, kokuları ilgilendirmedi beni, sevmedim. Yanan bir mumun sönüşünü izlemek veya kendim söndürmek istedim hep. Kibritleri sevdiğim kadar sevmem çakmakları da mesela. Hiç tütsüm de olmadı, umrumda değil çünkü güzel kokular. Yanan bir şeyden çıkan güzel kokular etkilemiyor beni. Kibrit kokusu hariç. Kibritleri severim. Kibrit kutularına uzun uzun bakarım her zaman, nedeni hakkında bi fikrim yok.

22 Eylül 2009

Don't Hate The Player, Hate The Game*

Özledim seni be blog. Valla hayatımın önemli bi parçası olmuşsun sen, yokluğunu hissediyorum, sürekli aklımdasın :)

4 gün internetten ayrı kaldım 3 dizi birden aynı günde başladı şimdi heyecanla beklemeye çalışıyorum. Sıralama yaptım tabi ki önce How I met'i indiriyorum. Onu izledikten sonra da çok merak ettiğim çatlak doktorum House'u izliyceğim. Aman da aman.

Hava değişimi iyi geldi gibi. Gündüz ara sıra sıcaktan bunaldım gece de tirtir titredim. Değişik bir havaydı ama sevdim. Böyle serin havalarda denize girmek de ayrı bi güzel oluyormuş. 4 günde 2 kilo almayı başaran bünyemi de canı gönülden kutluyorum. Yemek yerken çatlamaya en yaklaştığım günleri yaşadım, pişman değilim gene olsa gene yerim. Hayattaki yegane mutluluğum yemek yemek oldu artık. Onu da bırakamam.

Gülşen Bubikoğlu gençken çok güzelmiş ya, bir de ah nerede filminde kendisine göz makyajı yapan insan kimse çok tebrik ettim. Nasıl bir makyajdı o.

Emmyleri izleyemedim, Neil Patrick Harris'i çok merak ettim. Böyle özetlerde Jon Stewart süpersin falan dedi, iyice merak ettim. Ne zaman olur ki tekrarı?

Her yerde, her koşulda oynayabilen, en ufak müzikte göbek atmaya başlayan insanları ömrüm oldukça anlayamayacğım, empati kurmaya bile çalışmayacağım. Namümkün, sistem hata veriyor. Uzun otobüs yolculuklarında göbek atmaya çalışan insanlar beni sinir krizine sokma yeteneğine sahiplermiş, bugün de bunu öğrendim.

6 kelime 2 nokta. ahahah bu bayramda buna güldüm ben. önce üzüldüm tabi, birazcık sinirlenmiş de olabilirim ama sonra güldüm, vallahi. Hayat böyle şeylere üzülmek için fazla kısa. Benim zaten sabrım kalmamış. En azından aynı hatayı yapmayacağımı biliyorum, kendimle çok pis gurur duyuyorum.

İki şarkı söylüyorum
1- AC/DC -Back in Black
2-Regina Spektor- One More Time With Feeling.

* çok seviyorum bu sözü, oraya buraya yazasım var. Hatta böyle konuşmların arasında "Amerikalıların bi sözü var "diye başlayan afili cümleler kurasım var.

11 Eylül 2009

Cumartesi

Ben yeniden fotoğraf çekmeye başlayacağım, kararlıyım. Tozlanan makinamı elime alıp sokaklara çıkacağım. Hatta bir tane daha ikinci el analog makina alacağım.

Kilo almam dolayısıyla kendime yeni yeni pantalonlar almak zorundayım. Bir insan kilo alınca direk çanak bölgesine alırsa böyle masraflı olur işte. Napalım ben halimden memnunum aşırı zayıf bir insan olmayı sevmiyordum zaten. Koca götlü bir insan olmayı da çok sevmiyorum ama diğerine göre daha iyi.

Biraz okuyup, araştırıp, birazcık kafa yorup bir şeyler karalayacak konuma gelip, önümüzdeki kongrede bir sunum hazırlayayım diyorum. Çalışayım artık, kütüphanelerde yaşamaya başlıyım. Üniversitenin son yılı gelmiş ben daha milli kütüphaneye üye bile değilim, ayıp vallahi ayıp.

Supernatural Spoiler Alert : Supernatural süper başladı. Yerimde duramadım bölümü izlerken. Ayrıca siz ne düşünürsünüz bilmem ama bence dizi iyice "süper erkekleri bir araya toplama olayı"na döndü. Castiel, Sam, Lucifer ve tabi ki hayatımı aydınlatan insan, doğumgünüdaşım Dean'ciğimi tüm sezon aynı karede görücek olmanın heyecanı var üzerimde, Luciferlı sahneler pek janjanlı olacak gibi, böyle bi testosteron patlaması yaşanacak ortamda. Ben mark pellegrino'nun da hastasıyım zaten. Jacob karizması üzerine bir de lucifer karizmasını göreceğiz kendisinde.. Bir dizi ancak bu kadar süper olabilir, son nokta. Castiel ile ilgili güzel gelişmeler olacakmış bu sezon, bazı melek özelliklerini kaybedecekmiş, insanı bazı özellikleri deneyimleyecekmiş. Bir de tanrıyı görecekmişiz, öyle diyorlar. Her hafta tek bölümle idare etmeyi öğrenecek deli gönül. Bir de ben Sam'e üzüldüm, mala döndü çocukcağız, hak etmedi mi, etti ama dayanamadım. Dean'inde son 3-4 bölümdür yüzünde bi allah kahretsin bakışı, hayattan bezmiş, yorgun hali var. Jensen Ackles'ı ayrıca tebrik ettim, inanılmaz güzel oynamış, Dean'deki o hayalkırıklığını, üzüntüyü iyi vermiş. Ah bir Michael'ın kılıcı olmadığı kaldıydı yavrucağın, ne adammışın be. Neyse bu gidişle ben blogta daha çok supernatural yazısı yazarım, spoiler veririm. Çok seviyorum lost başlayana kadar da favorim olarak kalacak.

Bence ben Üds'den çok kötü bir puan alacağım. Hiç çalışasım da yok, ezbeleyemiyorum kelimeleri, test çözmek de istemiyorum. Kursta da uyuyorum zaten. Bıktım.

Zuhal Topal'la izdivaç izliyorum, annem sağolsun. Kadını seviyorum öbür kadından daha iyi olduğu kesin de programın formatında bi değişiklik yapmaları lazım, daha çok entrika falan olsun, aldatmalar, koca adaylarını birbirlerinden çalmalar olsun. Kuru kuru yok ev istiyorum, asker olsun, statüsü yüksek olsun, kocası ölmüş dul olsun ama boşanmışı kabul etmem zırvaları reytingler için yeterli değil. Sonra ben izlerken sıkılıyorum şekerim, tüm kadınlar aynı şeyi istiyor, bir de beğenmeyince beğenmediklerini söylemeyip yalanlar uyduruyorlar ama herkes yalan olduğunu biliyor. Yaratıcı yalan bile söyleyemiyorlar. Ayıp.

En sinirlendiğim şeylerden biri, herhangi bir dizinin bir sezonunu aldığımda ya son bölümün ya da son 3-4 bölümün eksik çıkması. O kadar sinirleniyorum ki yani o cdyi ortadan ikiye kırıp kafasına isabet edebilecek insanları düşünmeden pencerden dışarı fırlatasım geliyor. Yapmayın bunu, ayıp, yazık bana.

10 Eylül 2009

Los Amantes Del Circulo Polar

Şans eseri izledim ben bu filmi.
Baktığım her yerde ismini görüyordum.
Tesadüf işte, aklıma esti bugün oturdum başına
Kadere inanan biri değilim, tesadüflerin altında
büyük anlamlar da aramam.
Eskiden işaretlere ve olayların oluş sırasındaki
anlamalra takıktım.
Hayatta karşımıza çıkan her insanın
Bir nedenden hayatımıza dokunduğunu düşünürdüm.
Hala bazen bir şeyler olduğunda
3 saniye geç kalsaydım nesıl değişirdi diye düşünürüm
Bazen yeni bir insanla tanıştığımda
Onun hayatıma nasıl dokunacağını tahmin etmeye çalışırım
Bazen çok kalabalık bi yerde aklımdan geçirdiğim insanla
karşılaşmamın altında başka bir şeyler yattığını da düşünürüm
Ama eskisi gibi değil
Uzun zamandır böyle şeylere fazlaca anlam yüklemiyorum
Raslantı diyip geçiyorum
Düzenden çok kaosa inanıyorum
Ama bu film
Bu film, düşündürdü yeniden
Böyle bir aşka inanmak istiyorum
Ama cesaretin kaderi yenemeyeceğine inanmak istemiyorum
Bazı şeyler bizim elimiizde olmalı mutlaka
O'na doğru koşarken, çabalarken
Bir dizi tesadüflerin
Ya da işte bu kader denen şeyin
Benim çabalarımı sıfırlamasını istemiyorum.
Bazı döngülerin dışına çıkılabilsin
Hayat sürekli tekrarlayan ve dışarıdan bir dokunuşla
değiştirilemeyen bir döngüler bütünü olmasın
Kaderin sadece iki insanı buluşturma görevi olsun
Varsa eğer
Böyle buluşturacaksa kadere sözüm yok
Sonra ayırmasın ama (kaderle pazarlık)
Neyse işte ben sevdim bu filmi
Son zamanlarda ihtiyacım vardı böylesine
Başı, sonu, müziği, sözleri, cümleleri içime kazındı.
Birkaç damla gözyaşı akıttım
Sonra filmi baştan açtım biraz daha izledim.
Bırakamadım.
Birgün hepimizin benzini bitecek ne de olsa
Bitmeyen bir şey yok.
Aşk da bitiyor.
Film de bitiyor.
"Hayatımın en büyük tesadüfünü bekliyorum şimdi"
"Geriye koşmak mümkün müdür? birkaç saat ya da hayatım kadar"
"Hava soğuk olduğunda her şey daha hızlı ve erken olur, tesadüfler mesela"
Benim de böyle bir hikayem olsun, neden yok???

Kum Taneleri

Benim anlayamadığım çok şey var, ama artık niye anlayamıyorum diye saçımı başımı yolmuyorum. İnsanların bazı davranışlarının altındaki niyeti bilmek imkansıza yakın yani. Herkes kendi dünyasında bi senaryo yazmış oynuyor, onun senaryosuyla seninkinin çakışma ihtimali nedir ki? O yüzden kendimden yola çıkarak başkalarının laflarını, davranışlarını yorumlamıyorum. Daha yüzeyden yüzeyden yaşıyorum. Bazen biraz üzülüyorum, böyle hafif bi rüzgar kumları yüzüne üflemiş kadar üzüntü, sonra kumları elimle siliyor devam ediyorum. Kum fırtınları çıkmıyor çok zamandır. Yine de bir insana bakınca onun içini görme isteğimi koruyorum, birinin önünde saydamlaşma isteğim de var, evet yalan değil. Çok ütopik biliyorum, bana bakınca anlasın, ve beni her türlü eksiğimle, salaklığımla, dramalarımla sevsin, konuşabilsin her şeyi, bazen de susarak anlatsın derdini istiyorum. Bir insan düşünüyorum ki susması huzur versin aynı zamanda rahatsız etsin. Çok fazla anlam yüklemediğim halde çok fazla anlamı olsun, kendiliğinden... İstemenin sınırı yok da gerçeklğinden de kaçamıyor insan. Bir şeyi istemek başka şey ona inanmak başka. Hiç olmadığım kadar inançsızım son zamanlarda ve ilginçtir çok doğru hissediyorum. Yüzüme üflenen kum tanelerden bi farkım olmadığı gerçekliği ile yüzleşmiş ve bu gerçeği severek kabul etmiş olduğumdan iyiyimdir belki de. Büyütmeye gerek yok hiçbir şeyi. Küçüğüz ne de olsa.

7 Eylül 2009

Belki de yanlış bir leyla.

Belki de hiçbir şey yazmamalıyım şu saatte, sadece supernatural izleyip susmalıyım. ve evet castiel'in hastasıyım. Mavi gözlü erkekleri hep bi ayrı tutuyorum, zayıf yanımdır, dayanamam. ay yazmadan duramıyorum, şu saatte aklıma hep garip şeyler geliyor, sonra gülesim geliyor blog, vallahi. Bence insanlar kendilerini iyi hissederken the smiths dinlememeli ama travis dinleyebilirler.

Geçenlerde Itunes kendi kendine tüm şarkıları sildi, sonra ben yendien ekledim ama bu sefer ipoda atmak için yeni playlistler oluşturmam gerekiyor, çok üşeniyorum, ipoduma yeni şarkı atamıyorum. Hotmail gelen kutumda an itibariyle 1954 okunmamış mail var silmiyorum, üşeniyorum üşendikçe sayı artıyor.

Bugün kendime beyaz ve morumsu far aldım, oje de aldım. ben artık kocaman kadın oluyorum bir de topuklu ayakkabı alırsam kimse beni tutamaz :)

Öylesine bi şarkı açıyım diyorum, Radiohead'den street spirit çıkıyor, şimdi ben daha ne yapabilirim, benim yolum bu valla arkadaşım. Ayrıca bişey diyim mi bence insanlar çok garip, ikili ilişkilerde bilmek gereken çok fazla ayrıntı var, karşıdaki insan bi haraket yaptığında bunun en az 5 tane anlamı olabilir ve biz içinden hangisi olduğunu bulmak zorundayız. Ben buna sinirleniyorum, anlayamıyorum çünkü.

Bence doğumgünleri önemlidir, burçlar da önemlidir. Bir insan benim doğumgünümü hatırladığında mutlu oluyorum, ben başkalarının doğumgünlerini hatırladığımda kendim de mutlu oluyorum. Eskiden olsa yok ya çok da önemli değil derdim ama aslında önemli.

Led Zeppelin'in bateristi John Bonham nasıl bateri çalıyorsa ben de o şekilde yaşamak istiyorum, böyle tutkuyla, davula vururken elleri kanasa bile dakikalarca buna devam edebiliyor oluşu acayip bir şey, insan bir şeyi böyle sevebilmeli, hastalıklı gelebilir belki ama bence süper.

Ben o kadar çok dizi izliyorum ki sezon başldığında her hafta indirmem gereken 7 dizi olacak. neyse ki kota sınırsız da problem olmuyor. Bu kadar diziyi izleyip hepsini nasıl hatırlıycam her hafta merak ediyorum.

Bazen susmam gerekirken konuşuyor, konuşmam gerekirken susuyorum. Kendimeden en çok bu anlarda nefret ediyorum.

5 Eylül 2009

Gerçeksiz

Ben çok iyiyim dersin , süperim, üzülmüyorum, ağlamıyorum artık,
Sonra bir akşam, 11 gibi
Aklın herzamanki uğraşlarındayken, -müzik dinliyorsundur mesela-
-Ya da blogunda bir yazıyı bir milyonuncu kere okuyorsundur-
Birden gözlerin senden bağımsız bir şekilde
Islanmaya başlar.
Ağlamak bile denmez ya buna
Bomboşsundur çünkü, ne üzgün ne sinirli
Artık hiçbir şey hissedemezken
Bir tarafın sen istemeden isyan eder bir şeylere
Gören, duyan, fark eden biri olmak mıdır güzel olan
Yoksa hissedemeyen bu yüzden mutlu olduğunu sanan
Bir insana dönüşmek midir gerekli olan
Belli ki senden bi parça, farkında olamdığın bir şeyleri göstermeye çalışıyordur
Ya da her şey gibi, herzamanki gibi bu da aklının oyunlarından biridir.
Sonra bir başka akşam için kasvetle dolar
Bir sağa bir sola yürürsün başka birinin evinde
Zayıf yanlarını görmesinler diye bir köşede ağlarsın tek başına
Kimse gelmeden silersin gözyaşlarını
Hem kimse görmezse gerçek olmaz ki dersin.
Bu sefer kararlısındır gerçeğe dönüşmeyecektir hiçbir şey
Vazgeçersin o karanlık odada
Bir süre istemişsindir, dilmeişsindir ama artık önemi kalmamıştır
Ona ihtiyacın yoktur ve belki hiçbir zaman da olmayacaktır
-belki zaten hiç olmamıştır-
Aynı kabusu tekrar tekrar görmek istediğin dönem kapanmıştır.
Kaybetmekten hala zevk alıyor olabilirsin
Hala "hüzne benzer mutluluklar" arıyor olabilirsin
Ama bir yerde durman gerektiğini de bilirsin.
Seni iyi edecek şeyi başkalarında arama isteğini bir kenara bırakırsın o akşam
hala aklında "i was hoping we could heal each other" sözleri vardır ama
Çoktan geçmiş zamanda yaşlanmaya başlayan bir umuttur bu.
Yeni hayatın için yapman gerekeni çok uzun zamandır bilip
Hayata geçirmek için adımlar atmışsındır zaten.
Böyle akşamlar her zanan olacaktır, bunun farkındasındır şimdi
Gözlerin senden bağımsız içini dökecektir ara sıra
Ama sen artık muhtaç değilsindir.
Kimseye, hiçbir şeye.
Tek başına, düşe kalka varolacak ve yaşayacaksındır.
Sonlara alışacak, kabul etmeyi öğreneceksindir.

2 Eylül 2009

Çabasız

Herhangi bir şeye tutkuyla bağlanmak istiyorum, bir işe, bir insana, bir hobiye... bunu yapamıyorum, hayatta benim için önemli olan şeyleri kendime hatırlatıp durmama rağmen, bunlara erişmek için gerekli olan tutkulu çabayı gösteremiyorum. tamamen sevemiyorum, tamamen çalışamıyorum, bazen dünyanın en kolay işlerini yapacak gücü bile bulamıyorum kendimde. halbuki teoride aslanım, kaplanım, zekiyim, istesem yaparım. sürekli bunları söylüyorum kendime, "nasılsa bunları yapabilecek kapasitede olduğunu biliyorsun değil mi " diyorum, bunu bildiğimi biliyorum ama nedense iş faaliyete geçmek olduğunda yerime çakılıp kalıyorum. önümde görünmez duvarlar var, dışardan bakanlar göremiyor tabi ki, ben bile göremiyorum ama diğerlerinin aksine ben duvarları hissediyorum. başarılı olmak, bir işte tamamen kendimi adamak, yararlı olmak istiyorum, yaratıcı bir yönüm var mı yok mu bunu keşfetmek istiyorum, hayatımın bir anlamı olsun istiyorum, daha çok insan tanımak, daha çok yer görmek, her şeyi denemek istiyorum.
Bir şeylerin sadece teoride değil pratikte de önemli hissettireceği günleri görürüm umarım. Ve içimde bir yerlerde birazcık bile potansiyelim varsa bunu ortaya çıkarabilcek gücü kendimde bulabilirim umarım.