29 Aralık 2008

New Year's Eve Prayer*

Hayat genelde beklentilerimize cavap vermiyor ya, bu duruma çok takılmamak lazım galiba. Yaşarken sahip olduğum şeyler, olmasını beklediklerimden çok daha değerli aslında. Olmayacak hayallerin peşinde kendimi harcarken unuttuğum dış gerçekliğim orada beni bekliyor. Görmek lazım, hissetmek lazım. Ben son günlerde kopmuştum her şeyden, kafam bile çalışmıyordu, boşluğa bakan bir tahta olabilirdim en fazla, kendime çok kızdım, kendine gelme zamanı geldi dedim. Yani böyle yaşanmazki ve sonuçta yaşamak gerek, bir şekilde gidiyor sen içinde yaşasan da dışarıdan baksan da gidiyor. Niye durup boşboş bakmayı tercih ediyorsun dedim kendime, biraz tartıştık, herkesin nedenleri vardır, evet bazen çok mantıklı şekilde dile de gelirler ama kanmıyorum ben artık. Susturdum içimdeki diğer sesi, uyuyorum ve umursamıyorum. Baktığım zaman da bomboş değilim, birazcık da olsun hissediyorum bir şeyler, yavaş yavaş ama sağlam adımlarla, bu sefer aceleye de gerek yok, fark ettikten sonraki yol bir şekilde alınıyor nasılsa.

Herkese güzel mutlu yıllar, bu yılın iyi bir yıl olacağını düşünmekten kimseye zarar gelmez, olan biten her şeyi unutalım, yaşayalım istediğimiz gibi ve kararlarımızı cesaretle savunalım, kendimizden başka bir şeyimiz yok sonuçta ve yeni yılda kendimizle barışık, heyecan dolu günler geçirelim. Ayrıca ben bu yıl iskoçya'ya ve irlanda'ya gidebilmeyi diliyorum sadece gezmek için:)

*Jeff Buckley'nin böyle bir şiiri var, çok tatlı, çok güzel. Buradan paylaşayım okumak isteyenler için: New Year's Eve Prayer

26 Aralık 2008

Ne güzel filmdin sen. Dursana burada güzelim afiş, her baktığımda aklıma gelsin Yusuf'un ölümle sınavı, bekleyişi, gözlerindeki hüznü. Çok güzel filmdin sen, çok üzdün. Sarı bir günbatımına hayran bıraktın, uçurum kenarında kendi sesimin yankısını dinlemek kadar huzur vericiydin, ağlattın. Sonbahar, son olsa da güzeldir; her renk vardır ya içinde, sisli bir öğleden sonra gibi kasvetli ama iyidir işte sonbahar, çok güzel filmdin Sonbahar. Son bir kez karların üzerine kendimi bırakmak kadar düşünceliydin, çok güzeldin.

23 Aralık 2008

Aralık bile bitiyor, neden ki?

Beni anlayan bir insan varsa o da Morrissey'dir, ya da ben onu anlıyorum. Öyle bir şey işte anlaşıyoruz biz karşılıklı. Süper arkadaş olabilirdik kendisyle, başka bir paralel evrende belki çoktan arkadaşız, şöyle karşılıklı oturmuşuz söyleniyoruz, üzülüyoruz, kendimize acıyoruz... Güzel olurdu.

22 Aralık 2008

Mutluymuş gibi yapıyorum ama mutsuzum, bugün 3 kere alakasız konuşmalarda gözlerim doldu, belli etmemeye çalıştım, ne kadar başarılı olmuşumdur bilmiyorum ama iyi değilim ben hem de hiç. Bir şey yokmuş gibi davranmaya da devam edemeyeceğim, çok yorgunum. Büyük bir dönemeci kaçırmış gibi hissediyorum, yine ve yeniden başarısız olduğumu hissediyorum. En başa dönmek istiyorum, lütfen en başa dönsek, elime yüzüme bulaştırmadığım anlara dönsek. Her şey bir anda nasıl bu kadar değişebiliyor, niye doğru yolu bulamıyorum ben. Hayatımı sabote etmekten ne zaman vazgeçeceğim acaba? Ve neden çevremdeki herkesin hayatı da benimki kadar kötü, neden herkesin başına kötü şeyler geliyor sürekli. Artık tak etti canıma çıkıp sokaklara Adam Sandler gibi "Love Stinks"i söyleyeceğim, kendim ve çevremde sürekli acı çekmek zorunda bırakılan herkes için. Toplanıp toplanıp bir anda mı sapıtıyor dünya, noldu bu insanlara, hep beraber en başa dönelim artık, bu kadar zor olmayan zamanlara...

Fonda çalan: Coldplay- The Scientist

18 Aralık 2008

Bu da böyle bir haftaydı müzik dolu, şiir de var.

Şimdi ben haftanın favori şarkıları diye bir bölüm oluşturmak istemiştim blogta, hatta bir sefer yazmıştım da ama sonrası gelmemişti. Hiçbir alanda düzenli olamamanın getirdiği bir şey bu, düzen tertip benim hayatıma hiç uğrayamadığı için bloğa da uğramıyor. Her neyse ben hayatımla ilgili kesin kararlar aldığım dönemlerde bunu bloğumu da yansıtarak ne kadar samimi olduğumu göstermek istiyorum, kendime bir şeyler ispatlama çabası içindeyim. Ben bundan sonra daha düzenli bi insan olacağım, derslerime çalışacağım, ödevlerimi yapacağım, daha az mutsuz olacak çok daha az saçmalayacağım, tamam mı blog. Ayrıca her hafta perşembe günleri haftanın favori şarkılarını yazacağım. Bu favoriler benim o hafta içinde en çok dinlediğim, benim için o haftaki olaylarla özdeşleşen şarkılar olacak.

1- Fikret Kızılok- Farketmeden
Bu şarkıyı yeni dinlemiş olduğuma inanamıyorum. O kadar güzel, o kadar duru ki. Bir de tam bu haftayla çok yakından ilgili, bana hatırlattığı güzel şeyler var, aslında tek bir insanla bütünleşti bu şarkı benim için. Böyle yapmamak lazım güzel şarkıları tek bir insanı düşünerek dinlediğimzide ilerleyen zamanlarda şarkıyı dinleyemez hale geldiğimiz olabiliyor, böyle olduğunda şarkıya da yazık oluyor.
2-Coldplay- Shiver
Coldplay'in bu güzeller güzeli şarkısı sadece bu haftanın değil son 2-3 haftanın favori şarkısı. Sözlerine bakmanızı tavsiye ediyorum, ayrıca Chris Martin'i bu şarkıyı icra ederken gösterdiği yüksek performanstan dolayı kutluyorum. Çok süper şarkı, tek taraflı aşkın acı yönlerini süper sözlerle anlatmış, beni üzmüş ama bağıra bağıra söyleme isteğimi körüklemiş şarkı. Ah, ah:)
3-Mor ve Ötesi- Sonu Belli
Kötü bir film gibi, başından sonu belli
Doldu içim, bu biz mi o ben miyim?
Çok dinliyorum, durmadan dinliyorum, Cd çalarda 10. şarkıdan başlıyorum albümü dinlemeye.
4-Kate Havnevik- You Again
I can't go anywhere, without feeling strange
I can't see anyone, everything has changed
Cause every time i close my eyes,
it's you again, you again and every time i hear your voice
I, don't know what to do with myself .
Sözlerin güzelliğine bakar mısınız, benim yol şarkım oldu bu şarkı, gidip gelirken hep dinledim, kendimi buldum,üzüldüm.

Bu haftalık bu kadar, haftaya süper şarkılarla yeniden görüşmek dileğiylen, mektubuma son verirkene, pardon pardon hatlar karıştı, müzik dolu günler, esenlikler...cık cık içime trt spikeri kaçtı. Neyse müziğiniz bol olsun, şarkılar hep sizinle olsun diyeyim burada bitsin.

Burada bitmesin, ben bir de bir Edip Cansever şiiri koymak istiyorum buraya, tam buraya, çok yakışacak çünkü.

O YALNIZ
O kadar ki, o yalnız
Ona ilk rastladığım bir şeydir aklım
Bir el sürer mavisini uzağa
Uzaktan daha uzağa. Ardından
Yetişir sayısızlığım.

Kuzeyde, ince bir kar dağıtımında
Çocukların oyun oynamadığı yerlerde
Bulunmaya hazır ve
Eski çağlara ait bir parayım.

Aksam, soyulmuş gün ışıkları
Bölüşülmüş insan yüzü gar
sayısız beni toplar bakışlarım
Dört güneşten biri o. Kendimi tarif edemem
Güneşler ıslak, soluğum kalın.

12 Aralık 2008

Küçük Zaferler

Bayram işkencesi bittiği için mutluyum. Bir bozuk bilgisayar, biraz gürültü, azıcık mutsuzluk,bolca paranoya ve birkaç yeni pantolon ile atlattım,geçti. Küçük zaferlere ihtiyacım var artık, küçük ama önemli zaferlere. Dönüp baktığımda pişman olmamaya ihtiyacım var. Hayatın kısa ve anlamsız olduğunu fark etmişken hiçbir şey yapmamak gibi bir lüksüm olmadığını iyice anlamaya ihtiyacım var. Küçük zaferler, ne hoş söylemesi. Zaman bu kadar hızlı ve aynı anda işkence eder boyutlarda yavaş olmasaydı, gözümü kapadığım her anı tutabilseydim ellerimle ve olmak istediğim yere ışınlanabilseydim hızlı zamanların birinde... Küçük zaferler işte, bahsettiğim böyle bir şey olmalı.
Bir garibim ben, garip olduğumu bilmesinler ama, söylemesinler yüzüme.

Kazanma zamanı gelmedi mi daha, yılbaşı çekilişini mi beklesem acaba,yılbaşı,yılbaşııı,yılbaşı biletleriii. Şans :)

7 Aralık 2008

Mutlu olma çabaları ve güzel filmler

Son günlerde sürekli mutlu olmak için çabalıyorum. Kendime yılbaşı ve doğum günü hediyesi aldım mesela, daha doğrusu sipariş verdim 3-4 güne elimde olur. Yılbaşına 20 günden fazla var doğum günüme ise bir buçuk ay var ama ben şimdiden hediyelerimi aldım. Oh sefam olsun :) Önümüzdeki günler boyunca onlara bakıp bakıp mutlu olacağım, planım öyle. Ayrıca kendime aldığım bir diğer süper hediye de 4 dvdlik Geleceğe Dönüş dvd seti, övünmek istemiyorum ama ben şu anda bu muhteşemliğe sahibim. Bayramda da her gün bir tane izlemek suretiyle neşeme neşe katacağım. Bir de çok önemli bir ayrıntı; salı günü cnbc-e How I Met Your Mother'ın 3. sezon bölümlerinin hepsini üstüste yayınlayacakmış. Salı günü evde olmak ve bu güzelliği kaçırmamak lazım bence.

Sonracığıma 2 tane süper film izledim. Burada bahsetmezsem çatlarım. Birincisi bir Pedro Almodovar şaheseri (çok beğendim o yüzden şaheser falan diyorum normalde garip bir kelime): Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar-Mujeres al borde de un ataque de nervios. Filmden bahsetmeden önce son zamanlarda kendime aldığım diğer bir hediyeden bahsedeyim. Empire dergisine abone oldum (ilk defa bir dergiye abone oldum hoş bir şeymiş) bana bedavaya Pedro Almodovar dvd seti verdiler. Bu benim kendime değil de Empire'ın bana hediyesi oldu biraz aslında, çok da güzel oldu valla. Sinir krizinin eşiğindeki kadınlar da bu setle taa evime kadar geldi. Empire seviyorum seni.
  • Neyse efendim konumuza dönelim filme gelelim. Çok acayip sevdim ben bu filmi, tam bir akşam baktım kendim sinir krizinin eşiğindeyim ne yapayım da rahatlayayım diye düşünürken, açayım da şu filmi seyredeyim bari dedim. Pedro amcam bilir işini hem kadınları çok iyi anlar dedim, bir hışımla oturdum başına. Gerçekten de Pedro Almodovar'ın kadınlara ve ilişkilere bakışını seviyorum ben, sinema diline söyleyecek sözüm yok zaten, ikisi bir araya geliyor ve her filmiyle beni kendisine biraz daha hayran bırakıyor.

  • Sinir krizinin eşiğindeki kadınlar son aylarda izlediğim en güzel filmdi, belki içinde bulunduğum duygu-durumun bu değerlendirmede bir payı vardır, benim baktığım yerden şu anda bu payı kestirmek zor ancak ne olduğu nasıl olduğu öenmli değil bu film olmuş :)

  • Filmdeki mizah beni büyüledi, komik olmaya kasmadan çok komik olan yerler vardı, çok duygusal sahneler de vardı ancak bir karmaşa ve sinir krizi filmin geneline hakimdi pek tabi ki. Söz konusu kadınlar olunca her şey mümkün.

  • Kırmızılar sarılar pembeler klasik Almodovar renkleri, capcanlı görüntülerle birlikte güzel müzik, muhteşem ispanyolca ve yine her zamanki gibi Madrid... Daha ne olsun.
İzlediğim ikinci süper film ise The Big Lebowski. Bir Coen kardeşler filmi. Kendilerinin toplamda 3 filmini izledim, the Ladykillers'ı hiç sevmedim No country old man'e vuruldum, The Big Lebowski'ye aşık oldum. Çok komik, çok absürd, Steve Buscemi var:) İnanılmaz bir mizah, gerçekten ayakta alkışlamak lazım, sürekli bir gariplik, The Dude ayrı bir dünya, pasifist olmak ne demek tüm dünyaya göstermiş bir adam, sıradan ama bir çizgi film kahramanı gibi, anti-kahraman bir çizgi film kahramanı :) Walter zaten çok çok komik, bitirdi beni. Diyalogların garipliği, alakasızlığı, white Russian, sürekli küfür eden insanlar, baştan sona yaran halı geyiği... Çok eğlendim ben, yeniden izlemek istiyorum kesinlikle. Çok spoiler olacak ama en sevdiğim sahneyi anlatmam lazım.

-Filmden sahne anlatmak-

-The dude polis karakolundadır, polis konuşur konuşur bişeyler söyler, the dude'a dönüp anladın mı gibisinde bir şey söyler dude da dönüp dinlemiyordum der muhteşem bir surat ifadesi ile, o sırada polis dude'un kafasına fincanı fırlatır, ben bu noktada gülmekten geberirim, hala gülüyorum zaten gözümün önüne geldikçe. Dude'un ağzından çıkan her cümle bombadır zaten bu karakol sahnesinde:)

6 Aralık 2008

Sleep.. it's the easiest thing to do*

Grey's Anatomy'deki erkeklerin dörtte üçü mavi gözlü, tespit ettim, ayrıca bu dizi bana işkence etmek konusunda her daim çok başarılı. Şu 2 cümleyi üstüste duymak beni dağıtmaya yetti,

We want it but we don't know how to get it.
I don't know why i came here?


Seviyorum Grey's Anatomy'i.

*

1 Aralık 2008

Yankı'nın Maymununa Benzedi Bu***

Ben seviyorum Daffy'i. Zaten ksıa bir süre önce blog aracılığı ile o zavallı gagası kopmasın diye hakkını arama girişiminde bulunmuştum. Gerçekte bu karakterde bi insanla arkadaş olamam ama daffy bir insan olmadığına göre çok büyük bir problem yok ortada. Esmer güzelim benim Daffy, kafasındaki üç tele aşığım, yirim. Ayrıca kendisi insan olsaydı bir ikizler burcu erkeği olup adamı deli edebilirdi ama illa ki vazgeçilmezdi, çilesi çekilirdi. Yine de insan olmasın o ördek güzeli olarak kalsın :D
Sponge Bob, gerçek olamayacak kadar süper bir yaratık. Mutlu, saf, garip, en yakın arkadaşı patrick yani daha ne olsun. Benim sarı şekerim olur kendisi, pek çapkınım her çiçeğe konarım:) Sarı şekerimi daha bi çok seviyorum, eğer insan olsaydı sponge bob onunla gerçek hayatta arkadaş olabilirdik mesela Daffy'nin aksine. Zaten kendisinin üzerimdeki etkisi o kadar büyükki gittim gerçekten Sponge Bob'a benzeyen bir adama aşık oldum. Ama gerçekten benziyor :P Mavi-sarı böyle bi şirin bi şirin:) Bence balık burcu olma olasılığı yüksek Süngerciğin ama bilemiyorum yükselene de bakabilir bu iş:D Bunun gerçek versiyonu akrep burcu mesela, ama yine de inanması zor. Utanınca tatlı olmak gibi özellikleri var bu süngerlerin, aman da pek sarı pek güzel.
Tazcığa geldi sıra. İlk aşkım olur kendisi. Kumralların en güzeli, çapkın bakışlı asabi sevgilim:) Gerçek hayatta tanışsak kesin ilk görüşte aşık olurdum o derece bir çekiciliği var bu arkadaşımızın da. Kendisi bir insan olsaydı akrep ya da koç burcu olurdu nitekim, çok üzerdi kızları, öyle peşine takar dolaştırırdı. Maymun iştahlı olup, ordan oraya atlardı. Buzdolabını tamamen yeme huyu biraz bezdirebilirdi bizleri ama buzdolapları kurban olsun ona, nedir ki yani bu karizmanın karşısında bir buzdolabı.
Evet geldik romantiklerin şahı, gerçek aşık sevdiği kadını dünyanın en mutlu insanı yapacak bir diğer esmer güzelimiz kokarcaya. Ben bu arkadaşı tamamen unutmuştum halbuki böyle bir romantik unutulur mu ayıp bana. Zaten adını da bilmiyorum, adı var mıydı hatırlamıyorum bile o yüzden sadece kokarca olarak anmak istiyorum kendisini. Tutkulu bir insan, şair ve şarkıcı, her şey. Gerçek hayatta benim böyle bir insana aşık olma durumum söz konusu olamaz çünkü bu kadar romantikliği bünyem kaldırmaz, yine de teorik olarak kendisini tebrik ediyor ve çevresindeki bağyanlara kolaylıklar diliyorum. Burcu hakkında ne desem yalan olur o sebeple yorum yapmak istemiyorum.


Herkese mutlu günler ve geceler diliyorum, istek şarkılarınız için benburalardangidicem@saçmaladım.com adresine maillerinizi bekliyorum, bütün güzel şarkılar tüm sevenlere gidecektir. Aşklar, aşklarımız ve sevgi pıtırcıklarımız, tazlarımız ve süngerlerimiz için. Bu gece isteyin şarkıları ama özellikle bu gece. Çalmayan terbiyesiz olsun, hem de böyle romantik sözler söyliycem önce, sonra çalıcam valla billa.

Fonda çok alakasız olarak sürekli "Durma Öyle ve Kış Geliyor" çalıyor.


** *Bana aklına gelen ilk cümleyi söyle başlık yapıcam, seni meşhur edicem dedim, bu cümleyi söyledi. Ben de bunu başlık yaptım. Yankı'nın maymununu anlatayım madem. Önümüzdeki 30 saniye içinde maymunu düşünmeyin denilen insanların ilk düşündüğü şey maymun oluyormuş haliyle,böyle bir deney yapmışlar yani bu da öyle bir şey oldu işte, bir de başlık oldu onun dışında.