23 Kasım 2015

Gezi Blogu

çok uzun zamandır yapmak istediğim bir şey vardı: bir gezi blogu açmak. son 4-5 yıldır gezi bloglarını takip etmek her gün yaptığım bir şey haline geldi. ilk başlarda blogları okuyup insanların yaşadıkları hayatlara, gezdikleri yerlere, yedikleri yemeklere, deneyimledikleri ilginç aktivitelere hayranlık duyar, içten içe onlara özenir ve asla istediğim seyahat hayatını yaşayamayacağımı düşünürdüm. gezi bloglarını daha çok okudukça seyahat etmeye dair içimdeki istek git gide büyüdü., benim için büyük ilham kaynağı oldular. ben de hayalini kurduğum seyahat hayatını gerçekleştirmek için her şeyi yaptım. ve gerçekten hayal ettiğimden çok daha fazla seyahat etme imkanı yarattım kendime. geçen 3 yılda birçok ülkeyi görme fırsatım oldu ve gelecek için de çok fazla seyahat planım var. bu süreçte bir seyahat blogu açmayı hep istedim ama bir türlü tembelliğimi yenemedim, bir de tabii benim blogum başkalarınınki kadar güzel ve ilham verici olmaz diye endişe ettiğimden galiba bir türlü elim gitmedi ama artık hem tembelliği hem de endişelerimi aşmış durumdayım. sadece yazmak ve güzel fotoğraflar çekip paylaşmak ve seyahatin hayatımda neden önemli olduğunu anlatmak istiyorum. ayrıca geçmişe dönüp yaşadıklarımı okumak ve gezdiğim yerleri bana hatırlatacak bir şeyin hep internette bir yerde duracak olması fikri de beni çok mutlu ediyor. eğer siz de seyahat bloglarına ve seyahate meraklıysanız bir uğrayın, bir göz atın isterim.

Blog: http://www.monkeysandmoments.com/
Instagram: https://www.instagram.com/monkeysandmoments/

26 Eylül 2015

Run For Those Hills, Babe



bu şarkıyla ilgili bir sürü şey söylemek istiyorum ama sanırım söyleyebileceğim en mantıklı şey şu; bu şarkıyı ne zaman dinlesem başka bir yere gitmek istiyorum. nerede olduğum mühim değil, o an olmadığım bir yere gitmek istiyorum. tek başıma gitmek istiyorum. herkesi geride bırakmak istiyorum. kimseyi sevmek istemiyorum.

21 Mayıs 2015

Zaman vs. Mutluluk

insanın hayatında çok önemli şeyler olurken zamanın hızla geçip gidiyor olduğu gerçeğiyle barışması normal zamanlardakinden daha zormuş. en azından benim için şu sıralar durum bu. zamanı durdurayım, biraz soluklanayım, olana bitene uzaktan bakıp tadını çıkarayım istiyorum ama zaman çılgınca akmaya devam ederken bunların hiçbirini yapamıyorum. gerçekten zamanın hızı karşısında nefessiz kaldığımı hissettiğim günler yaşıyorum. siz ne düşünürsünüz bilmem ama bazı şeyler ağır çekim yaşanmalı bence. diğer türlü hissedilen mutluluğun ağırlığını zamanın hızı taşıyamıyor gibi geliyor bana. bilmiyorum, sanki sırf bu zamanın kalleşliği yüzünden mutluluğumu yeterince hissedemiyorum. belki zaman, sadece söz konusu duygu mutluluk olduğunda bu kadar çabuk geçiyor gibi geliyordur, neden olmasın. zaman, malumunuz bayağı karışık bi mevzu. benim kişisel olarak da çok meselem var kendisiyle. özellikle bu sıralar beni iyice deli ediyor. istiyorum ki sadece bir günlüğüne benim istediğim gibi aksın zaman; geçmişe gideyim, geri geleyim, aynı anları başa sarıp tekrar tekrar yaşayayım, zaman akmazken ben zamanın dışında bir yerde sakince durup bir şeyler elimden kayıp gidiyor stresini hissetmeden yaşadığım mükemmel anları saatlerce düşünüp beynime kazıyayım. biliyorum beyhude istekler bunlar ama insan gene de böyle şeyler hayal etmekten kendini alamıyor. neyse ki bunlar hep mutluluktan ve biraz da bir kere bu kadar mutlu olmuşken ya bir daha asla aynı şekilde hissedemezsem diye korkmaktan.

3 Mart 2015

Şarkı



hayatımın son bir ayı için seçtiğim arka plan şarkısı bu. ilginçtir ki hayatımda olan şeyler ile şarkının sözleri arasında hiçbir bağlantı yok, hatta sözlerin oldukça zıttı şeyler yaşıyorum ama bu şarkıyı sürekli dinlemekten kendimi alamıyorum. yine bir "mutsuz değilim ama mutsuz şarkılara bağımlıyım" durumu. ne yapalım ben de böyleyim işte. bilmiyorum acaba mutlu şarkılar dinleyebilen bir insan olsaydım hayatımda nasıl değişiklikler olurdu? büyük ihtimalle hiçbir şey farklı olmazdı da neyse... bir de bu şarkı, adının içinde "paint "geçen başka bir şarkıyı da hatırlatıyor bana her dinlediğimde, sonra açıp onu da dinliyorum ara sıra. sanırım o şarkıyı da geçen yıl bu zamanlar sürekli dinliyordum. biraz enerjim olsa oturup kendimi analiz edeceğim; mevsimlere ve aylara şarkı seçme eğilimim, duygu durumuma ters şarkı sözlerine olan bağımlılığımla ilgili falan ama vallahi enerjim yok. boş verelim, güzel şarkılar dinleyelim.

adında paint geçen o diğer şarkı için belki buraya tıklamak istersiniz. 

10 Ocak 2015

Not

kıştan mıdır nedir artık the national'dan başka hiçbir şey dinleyemiyorum bu sıralar. sabah akşam aynı şarkılar, aynı albümler... hiç de sıkılmıyorum ve bu durum beni biraz şaşırtıyor. mutsuz değilim ama mutsuz şeyler dinlemekten ölesiye zevk alıyorum. bilmiyorum ben de bu duruma çok mantıklı bir açıklama bulamadım. sanırım mutsuz da olsa güzel müzik dinliyor olmak insanı garip bir şekilde mutlu ediyor. şarkıların sözleri, melodisi, matt'in yavaş yavaş kulağıma fısıldayarak söylediği kelimeler beni aslında şarkı süresi boyunca çok üzüyor, kendi kendime yol boyu düşünüyorum aynı sözler üzerine, karşılıklı konuşmalar yapıyoruz matt ile şarkılar hakkında. insan bir milyonuncu kez dinlediği şeyin üzerine nasıl hala kara kara düşünebiliyor onu da çözemedim, galiba çok boş bir hayatım var ve çevremde aklıma bir şeyler geldiğinde anlatabileceğim neredeyse kimse yok. o yüzden matt'le muhabbet ediyorum. birkaç satır önce mutsuz değilim dedim ama şu yazdığım son cümleyi okuyunca bir an acaba bu kadar yalnız hissediyorken insan mutlu olabilir mi diye de bir an durup düşündüm. ama çok da mühim bir düşünce değil aslında bu, "yalnızlık bir ovanın düz oluşu gibi bir şey" demiş ya cemal süreya, durum aynen o. böyle şeylerin üzerine uzun uzun düşünmeye gerek yok, olağan bir şey yalnızlık bence özünde, belki önceden böyle düşünmüyordum ama büyüdükçe benim için normalleşti belli ki çünkü mutsuz değilim.

neyse işte her sabah işe gidiş ve işten eve dönüşüm bu şekilde gerçekleşiyor. bir de sabahları sürekli kurduğum bir hayal var; metronun boş geleceğini hayal ediyorum durmadan, boş vagonlar geliyor gözümün önüne, bir an için çok mutlu oluyorum sonra tren geliyor içinde milyon tane insan var. o an içimdeki tüm güzel şeyler ölüyor. henüz düşünce gücümle vagonları boşaltmayı başaramadım ama sanırım önümüzdeki soğuk kış ayları boyunca her sabah aynı şeyin hayalini kuracağım. hayal dünyamın inanılmaz canlılığı karşısında herkesi hayrete düşürmeye de devam edeceğim. cidden hayal dünyam metronun boş gelmesi, işten eve erken dönmenin bir şekilde mümkün olması, öğle arası kahve içmeye çıkabilme ihtimalim gibi şeylerden oluşuyor bu günlerde. çok basit ve güzel hayallerim var, mis gibi. ben de istiyorum daha büyük şeyler hayal edebileyim, daha önemli şeyler düşüneyim ama olmuyor. varım yoğum olmayan insanlarla hayali konuşmalar ve yavan hayaller. yetişkin dünyasında durum böyleymiş, ben ne yapabilirim.

hayatımın kısa özetini geçeyim dedim, 2015'in başında, kişisel tarihçeme not da düşmüş oluyorum. yeni yılla ilgili aldığım kararlardan biri de daha çok yazmak. yıllar geçtikçe geçmişe dönüp o zamanlar neler düşünüp hissettiğimi okumak hoşuma gidiyor. son zamanlarda yazma işini çok boşladım ama yeni yılda bu değişsin istiyorum. umarım başarılı olurum. neyse blog, şimdilik olan biten bundan ibaret. yakında görüşürüz.