28 Haziran 2009
Anlamak bir ömür sürer, Hayat niye kirlenir?*
-Rachael Yamagata diye bir kadın varmış, last fm bana tavsiye edip duruyordu. Dinledim, ilk dinleyişte aşk nasıl olurmuş deneyimledim. Çok güzel sözlü oldukça karanlık bir müzik, tam benim sevdiğim gibi. "Elephants...Teeth Sinking Into Heart" albümü baştan sona muhteşem ama "elephants, sunday afternoon, over and over" şarkıları için ruhumu satabilirim. Saf mükemmellik. Bir göz atın derim şurdan.
-Bu kız film izlemeyi özledi, artık bi kendine gelse de film süresi boyunca dikaktini toplayıp filmi başından sonuna zevk alarak izleyebilse. Oldboy'u, Leon'u, Manhattan'ı, Down by Law'u izlese, izlese.
-Ben & Jerry's in chocolate fudge brownie ismiyle sattığı bir dondurma var, dünyanın en muhteşem dondurması olabilir. Bu kadar çok çikolatalı olup baymayan, süper bi lezzete sahip olup kocaman kutuyu yedikten sonra hala yeme isteği uyandıran muhteşem bir şey. Ben & Jerry'sin tüm dondurmalarını deneme kararı aldım bu güzelliği yedikten sonra ama çok pahalı evet süper olabilir, yine de biraz daha ucuz olsa da bol bol yesek, hergün yesek.
-Önce Aslı Erdoğan'ın sonra Elif Şafak'ın sonra da Vamık Volkan'ın tüm kitaplarını okumak istiyorum.
* Ezginin Günlüğü- Leyla , ne güzel şarkısın sen.
26 Haziran 2009
Twitterda atılan turlar.
25 Haziran 2009
Pencere
20 Haziran 2009
Anlatsın da masal olsun, hediyesi zaman olsun*
-Grace Around The World cd ve dvdlerimin elime geçmesi, içinden çıkan kartposttallar, posterler ve uzun zamandır izlemek istediğim "Amazing Grace" belgeselini sonunda kendi dvdimden izlemiş olmama.
-"Ölmekten güldüm" diyen ve bunu çok doğal ve mutlu bir şekilde söyleyen şirin insan.
-Lunaparkta crazydance ve ahtapota binmiş olmam(ahtapota ilk defa bindim hem), bunları yaparken yanımda çığlıklarımı duyabilen başka şirin bi insanın varlığı.
-Ayakkabı alışverişi yapmanın verdiği huzur, saatlerce ayakkabı aramak, zevk için topuklu ayakkabı ve sandaletleri denemek, sonrasında başka hiçbir yerde eşini görmediğim ve bunun neticesinde sadece bana özel bir ayakkabı olduğunu düşündüğüm ayrıca kesinlikle converse olmayan bir spor ayakkabı almak hem de lacivert siyah bile değil.
- İzmir caddesindeki banklara oturup kola içmek, kola içerken kendini suçlu hisseden başka bir insanla aynı suçluluğu paylaşmak.
-Ezginin Günlüğü'nün "bana bir koca lazım" şarkısı.
-Saat 10 otobüsünde karşılaştığım çocukla 9.35 otobüsünde karşılaşmak.
-Hacettepesözlüğün yeniden açılması
-"Two guys and a girl" dizisinin linklerini bulmak ve indirmeye başlamak, çok komik bir dizi izleyeceğimi bilmenin verdiği garip huzur.
-Uzun zaman sonra ilk defa şeker pembesi bir bluz beğenmek ve anında o bluzun bana hediye edilmesi.
-Güneş koruyucumun yüzümü bembeyaz yapması
-Bir haftada iki kez sinemaya gitmek
-Sinemada jelibon yemek.
18 Haziran 2009
The One With Friends
16 Haziran 2009
Cümle
13 Haziran 2009
Başlık Yağmurunda Şemsiyesiz Kalsaydım
--Hiç yaz gelmeyen memleket kesinlikle mersin değil, bunu zaten hepimiz biliyoruz. Neyse ben orada 1 hafta geçirdim galiba yetti, yeteceğini düşünmüyordum üstelik. Hava çok sıcak değildi, deniz soğuktu hiçbir şeyin tadı yoktu. Bazı yerlerin reddilemez bir dış güzellikleri olsa da galiba onları gerçekten anlamlı yapan içindeki insanlar, yılların peşinde sürüklediği yaşanmışlıklar ve o insanlarla bir araya gelince anıların enerjisinin ortamı daha parlak ve çok daha sevilir hale getirmesi. Bunun bitişine tanık olmak da beni çok daha hüzünlü yaptı, tantuni yeek mesela; daha önce tantuni ile ilgili en az 50 tane ilginç olay yaşadığım insanlar yanımda değilken tantunin tadı bile aynı değildi. Ya da her şeyden öte ben değiştiğim için her şey değişti. Bilmiyorum, asla çözemem ama geçmiş güzeldi, geçmişe saplanıp kalmaksa beni hiçbir zaman mutlu etmedi. Keşke geçmişimi aynen bugün de yaşamaya devam edebiliyor olsaydım. Şu an için bir dileğim olsa bu olurdu. Aynı olayları tıpatıp aynen yaşamak değil kastettiğim, hoş ben biliyor muyum ne istediğimi. Böyle işte.
--Bir tane Roy Orbison şarkısı var, sözleri şöyle "dream when you're feelin blue, dream that's the thing to do, dream and they might come true, things never are as bad as they seem so dream dream" bu şarkıyı dinlediğimde kendimi küçük bir sokakta yürüken görüyorum, yürüyorum sanki kafamda kötü hiçbir şey yok ve gittiğim yer tam olmak istediğim yer ve ayaklarım sanki havadan bir karış yukarıdaymış gibi, yürümüyormuşum da sanki dalgalanıyormuşum gibi bir şeyler hissediyorum. Hüzünlü bir şarkı aslında ama ben kendimi kötü hissettiğimde 2 dakikalık çok uzun bir mola gibi, her şeyin göründüğü kadar kötü olmadığı bir dünya güzel olurdu gerçekten de ama 2 dakika sonra ayaklar hep yere basıyor ve her şey göründüğü kadar kötü hissettiyor. Ne berbat değil mi?
--Sakızların tadı gidince atıyorum ama bazen tadı gitmiş sakızın üstüne bir tane tatlı sakız atıyorum ağzıma böylece sakızı çöpe atmamış oluyorum, daha büyük sakız çiğniyorum bu da beni daha meşgul bir insan yapıyor. Evet hayatım bomboş bazen sadece sakız çiğnemekle meşgul oluyorum, hatta sakız çiğneme eylemi üzerine düşünüyorum. Ah boşluk sen nelere kadirsin.--Bolonez ve napoliten soslarını ayırt edemiyorum, hiç öğrenemiyorum bunun için gerekli altyapı yok, bana hergün söyleseniz hangisinde kıyma var hangisinde yok ertesi gün yine karıştırırım. Benim bazı şeyleri asla öğrenememe özelliğim var mesela çemberleri asla öğrenemedim 3 farklı hoca anlattı yok kafam almıyor, katı cisimleri öğrenemedim ne ortaokulda ne lisede sonra matematik hocam bana sinirlenip "öss'de bir katı cisim sorusuyla istediğin okulu kaçırırsan ben görürüm seni" demişti, sağolsun öyle bir öngörüye sahipmiş ki kendisi, aynen öyle oldu, herkesin çok kolay dediği souyu ben okumadan geçtim aynen tek sorulu kehanet gerçek oldu, ha tabi çemberleri de yapmamıştım. Eğer onları öğrenebilseydim hayatım çok farklı olabilirdi şu anda acaba bu makarna soslarını öğrenemediğim için neler kaybedeceğim? Hayatımın aşkını bulacağım ve onun en sevdiği sos bolonez olacak mesela ama ben onu napoliten sanacağım sonra o da bana kızıp bir daha yüzüme bakmayacak nasıl senaryo ama? güzel bence turşu suyu kadar yaratıcı olmasa da neden olmasın, ben inanıyorum. Zaten benim hayatımın aşkı bunu yapabilecek biri olurdu kesinlikle. Bu kehanetim tutarsa da medyumluk kariyerine adım atarım zengin olur bir şeyler yaparım.
--Hayatta en başarılı olduğum şeyin izlemek olduğuna karar verdim hatta kendimle gurur duyduğum en süper özelliklerimden birisi herhangi bir dizinin bir sezonunu sadece birgün içinde izleyebilmek. En son başarım 7 günde 6 sezon friends izlemek mesela. Her gece rüyamda chandler, rachel falan görüyorum artık onların arasında yaşadığıma inanmaya başlıycam çünkü başka bir hayatım yok, onun gerçeklik olduğunu falan zannedicem iyice sonra dışarı çıkıp ingilizce espriler yapıcam diye korkuyorum zira günde 10 saat ingilizce duyup başka hiçbir konuşma duymamak insanı bi çarpıyor, kendimi so what,, life sucks ha? knicks rule derken bulabilirim her an, zaten rüyalar bile ingilizce oluyor. O değil de türkiyede cupcake yapan bi yer var mı çıldırmak üzereyim ayıp yahu her amerikan dizisinde ya cupcake ya muffin bizimki de can hadi muffini bulduk diyelim cupcake yok, pempe kremalı renkli şekerli, geçen gün öylesine bi himym bölümü açtım yine bissürü cupcake. Sonra evde anne bana tatlı al, çilekli pasta al diye dolaşan ve yiyecek bir şey bulamadığı için kuru kuru ekmek yiyen bir insan ortaya çıkıyor. Hey dude, don't do this to me!
3 Haziran 2009
Yaz Bitsin.
1 Haziran 2009
Ben de liste yaparım, listeleri severim bile.
Marat Safin backhandini
Mcdonalds'ın çilekli milkshakeini
Hüzünlü şarkıları
Elaine ve Jerry'nin diyaloglarını
Sex and the City'nin 5.ve 6. sezonlarını
yemeksepeti.com'u
amazon.com'u
yemeğin üzerine yenilen dondurmayı
ipod'un beyaz kulaklığını
yandan basmalı 0.5 uçlu kalemleri
eşantiyon not defterlerini
akşam üzerleri tenis maçı izlemeyi
şetaliyle birlikte kiraz yemeyi...