4 Mart 2013

True Love Waits*

yazmaya dönmek. bölüm bir.
uzun zamandır hiçbir şey yazmıyorum, hayatta en sevdiğim şeylerden biri olduğu halde bilgisayarın ya da bir defterin başına oturup adam akıllı bir şeyler yazmayalı çok uzun zaman oldu. eskiden, ne düşündüğümü, ne hissettiğimi anlamam için önce yazmam gerekirdi, ancak yazdıklarımı okuduktan sonra anlıyordum tam olarak neler olup bittiğini. hayatımı kendime bir hikaye gibi anlatmazsam yaşamamışım gibi geliyordu herhalde. tabii şöyle bir gerçek de vardı ki ben zaten yaşamıyordum. var olmanın yaşamak olduğunu zannedip birbirinin aynı günlerimin içinden hikayeler çıkarmaya çalışıyor, perişan zihnimin süzgecinden geçirdiğim şeyleri bir de yazı süzgecinden geçiriyordum. çok mutsuzdum, mutlu olduğum zamanlarda bile mutsuzdum ve bunu ancak gerçekten mutlu olduğumda anladım. bir zamanlar mutluluk zannettiğim şeyin aslında sadece ortalamanın üstü bir gün geçirmek olduğunun ayrımına vardım. anlık neşeleri uzatmaya çalışıp çalışıp kendime mutluluk diye kakaladığımı fark ettim. bu farkındalık sonrası geçmişteki halime acımak gibi saçmalıklar içine de girmedim. geçmişim için üzülemeyecek kadar şu anda yaşıyorum ve doğrusunu isterseniz; geçmişimde geçmişim için fazlasıyla üzülmüştüm. belki tüm geleceğime yetecek kadar üzülmüştüm. yaşam enerjimi sömüren, babamın elli yıldan fazla yaşayıp öldüğü bu şehirde, kendime bir türlü istediğim hayatı kuramadığım bu yerdeyim şimdi. delice sevdiğim ankara'dayım. odamda oturmuş kendime bakıyorum. bir zamanlar olduğum insana ve hala olabileceğim onlarca farklı insan alternatifine... mutlulukla ilgili laflar ederken hayatımda ilk defa mutluyum. gelmeyecek bir gelecekteki hayali kovalamıyorum. bazı hayaller gerçek olduktan sonra olayın özü tamamen değişiyormuş, nereden bilebilirdim?

bir şarkı. bölüm iki.
öyle şarkılar var ki ilk dinlediğim anda sabit kalıyorlar. sanki zamanda bir buz küpü haline geliyorlar. tüm anlar, tüm zaman eriyor sadece bir şarkılık zaman donuyor o çizgide. sonra her dinlediğimde hayatımın o donmuş anısına dönüyorum, her şey tamamen aynı orada, herkes olduğu yerde, kimse uzaklara gidememiş. bir şarkının içinde donup kalmışlar. bir sabah birlikte tavana bakmıştık, işte bir şarkılıktı hepsi hepsi. http://youtu.be/3Kh09MuIfIU

true love waits. bölüm üç.
radiohead'in böyle bir şarkısı var bilirsiniz. herkes bilir. "ben yaşamıyorum, sadece zaman öldürüyorum" diyor şarkda thom yorke. arada lütfen gitme de diyor ama giden gitmiş bile. o zaten bekleyecek ama gitme demesi de lazım. o illa ki denir. sonra hayat hep biraz bekleme modu. yaşamak zorlaşır ve zaman öldürülünce çabuk geçen bir şeydir.bunu da herkes bilir, thom yorke da tabii... zamanı öldürerek mesafelerden intikam mı almaya çalışırız yoksa? ondan da pek emin değilim. ama bazen zaman da mekan da sadece birer kelimedir çünkü true love waits.
*http://youtu.be/zbjMEUmwp2o