13 Ağustos 2013

Ömür

Almanya'ın güneyindeki bir evde, bir kanepede uzanıyoruz. Onun elinde bir Poe kitabı var, bir şiir açıp okumaya başlıyor, bir yandan bana sarılıyor, kelimelerin İngilizce vurguları ne ilginç diye düşünüyorum. İçinde bulunduğum duruma tamamen yabancıyım, o an kendim bile değilim, çok uzatan bakıyorum yüzüme, mutlu görünüyorum biraz da dalgın. O, şiiri okumaya devam ediyor, bir kış günü kanepenin üzerine örtülmüş battaniye ve benim üzerime örtülmüş kolları sıcak. Sesini yükseltiyor şiirin bir bölümünde, ne kadar da garip. Ah bu Poe, söyleyecek ne de çok sözü varmış, bitmiyor sözcükler. Bana kimse bir şiiri sesli okumamıştı bundan önce, böyle şeyler bence sadece filmlerde ya da kitaplarda olurdu çünkü. Acaba her şeyi ben mi hayal ediyordum, ama hayal etsem Poe'yu seçmezdim ki, biliyorum, başka bir şair seçerdim, tahminen Türkçe cümleler duyuyor olurdum. Hayal dünyamda bile başka dillerde şiir dinlemek gelmezdi aklıma. Gerçeğin hayalden daha hayali olması da ne demekti? Çözemedim. Gerçeği, hayali bi kenara bırakıp onun sesini dinledim. Bir ömür o kanepede bir Poe şiirinin içinde yaşayabilirim dedim. Ömür dediğim hepi topu bir şiir ederdi zaten. Bir ömrü güzel bir sesten dinleyerek yaşamanın ne kötülüğü olabilirdi ki?

Hiç yorum yok: