11 Nisan 2010

I'm not here, This isn't happening

Bazı günler beni bıraksalar saatlerce, sayfalarca yazabilirmişim gibi geliyor, beni bırakmıyorum. Her şeyi kafamın arka tarafında duran çöp sepetine atıyor kapağını kapatıyorum. İnatla yazmıyorum. Yazmaktan korkuyorum. O sayfalarca yazdığım şeyleri tek bir tuşla sileceğimi biliyorum. Gittikçe zorlaşıyor hayatta kalmak ve gittikçe zorlaşıyor ölmek. Büyümek diyor bazıları buna, ne biçim kelimedir büyümek. Her kelime gibi çok fazla tekrarlayınca anlamını yitiriyor ama sanki bu çok tekararlanmadan da anlamsız. Artık olan bitenle ilgili hiçbir fikrim yok, eskiden birkaç teori bulur, hiç olmadı 2-3 tespit yapardım, anlamaya çalışırdım. Nice zamandır o da terk etti beni. Gözlem bile yapacak gücüm yok, yorgunum. Belki kendimden fazlasıyla sıkıldığımdan belki de hayatla ilgili tüm tespitlerin aslında hep komik olduğunu fark ettiğimden kendimi de pek ciddiye alamaz oldum. Ne var ki bu durum nefes almamı kolaylaştırmıyor. Bir yandan sinirliyim bir şeylere neye olduğunu da bilmiyorum boş bir sinir, herkese, kimseye, her şeye. Amaçsız ve savruk hissediyorum. Doğru kelime savruk bence, evet evet öyle. Hem göreceli olarak fazla tekrarlara bağışıklığı olan bir kelime.

Neden sorusu yıllarımı çaldı benim, neden sorusuna sinirliyim, sonunda hiçbir neden bulamadığım için savrulmuş olmama da anlam veremiyorum. Gelecekle ilgili senaryolar yazmak en sevdiğim şeydir, siz bilmezsiniz. Artık senaryolara bile sinirliyim. Yaşamak değil onları çekmek ve bir filmin içinde dondurup tekrar tekrar ve tekrar izlemek istiyorum. Tüm bu sakin karmaşayı belgelemek, kendimi parmakla gösterip gülmek sonra da üzülmek istiyorum. Gerçek bir film hayata benzesin diye boşuna demiyorum. Hayat böyle insanı parmakla gösterip önce güldürür sonra da mal gibi reklamları izlerken ağlatır. Budur yani. Çok derin anlamlar falan yok. Şu hayatta inandığım hiçbir şey yokken ölümün net bir son olduğunu, ilahi adalet, karma, şans, amaç, kader, anlam kavramlarının aslında tıkırdayan teneke kadar anlamsız birer ses çıkardığını düşünürken her şey biraz daha zor -ironik bir şekilde- daha anlamsız. Buna rağmen özgür hissedemiyorum. Hiçbir düşünceye, kavrama sıkı sıkıya sarılamıyor, insanlara bile zar zor bağlanabiliyorum. Birçok konuda kendimi dayanak alıyor yine de insanları dinlemeye çalışıyorum ve görüyorum; oralarda hiçbir şey yok cam fanusun içindeyim sanki -orta okulda adı geçen sürtünmesiz ortamda gibi- dışarıdan teğet geçen insanları izlemekle geçecek bir zaman yanılgısı ömür dedikleri de. Belki.

kafamın içinde dönüp duran şarkı, bu sorunun cevabını birgün bulurum belki, aramaya devam edebilirsem.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

...
Neden sorusu yıllarımı çaldı benim, neden sorusuna sinirliyim, sonunda hiçbir neden bulamadığım için savrulmuş olmama da anlam veremiyorum. ...
böyle şeyler işte...
chsngpvmnts,L.

Sam Scarlet dedi ki...

"Gelecekle ilgili senaryolar yazmak en sevdiğim şeydir, siz bilmezsiniz. Artık senaryolara bile sinirliyim."
Ne güzel ifade etmişsin, kendimi dinliyormuşum gibi hissettim bi an..