24 Ocak 2008

Doğum Günü Yazısı Yazdım Kendime

20 yaşımı bitiriyorum ve bu durum beni çok sinirlendiriyor, aynı zamanda üzüyor. Bir şeylerin bitmesi beni her zaman çok üzmüştür, ne olursa olsun,sonlar, ayrılıklar,ölüm,biten her şey….Benim için 10lu yaşlarımın bitmesi bir felaket gibi ve uzun zamandır bu duruma üzülüyorum ben aslında.Ve bugün benim doğum günüm, yaşımı soranlara artık yirmi demeye başlayacağım gün çünkü hepimizin bildiği gibi bitirilen yaş söylenir:)

Bu duruma neden alışamadığımı açıklamak istiyorum, herkes büyümek için can atarken,ben küçüklüğümden beri hiçbir zaman büyümeye özenmedim.Çünkü taa o zamandan beri biliyordum ki büyümek çok iğrenç bir şeydi. Hayatın zorlaştığı dünyanın artık sıkıcı bir yer olduğu,sorumlulukların arttığı, kayıpların başladığı,acıların bitmediği bir şeydi büyümek. Bunu görebiliyordum, farkındaydım her şeyin. Çocukken bile... O yüzden ben olduğum yaşta hatta daha küçük olmayı dilemişimdir hep. Ama ne yazık ki bu hayat çok acımasız bir gün bir bakıyorsun olmaktan en çok korktuğun şey haline dönüyorsun. Büyüyorsun ve işin en kötü tarafı bunu fark ediyorsun. Hayat çok ağırlaşıyor, her şey anlamsızlaşıyor, çocukluğun o mutluluğu umursamazlığı yavaş yavaş yok oluyor. Gelecek kaygıları,gereksiz üzüntüler yakamızı bırakmıyor. Hep mücadele etmek zorunda bırakılıyoruz, büyüyoruz ve onların istediği gibi yaşamak zorunda kalıyoruz. Bir şeyler devam etsin diye biz okullar okuyup saçma işlerde kendimizi yok etmek için can atar hale geliyoruz. Nefret ediyorum bundan. İnsanların asıl istediklerinin ne olduğunu bildiklerini zanneden ve bunu insanlara zorla benimseten her şeyden. 

İşte büyümek bu demek.Olmak istemediğin bir yerde olmak istemediğin bir şekilde yaşamak zorunda bırakılmak. Bu bana biraz ağır geliyor. Çocukluğumu, her şeyin benim dünyam olduğu zamanları çok özlüyorum. Ve bu 20 yaş benim için güzel olan bir çok şeyin simgesel olarak kayboluşunu temsil ediyor. Hem çok üzgünüm hem de dünyanın böyle bir yer olmasına çok sinirliyim. Yaşamak denen şeyin ne olduğunu bile anlamadan sırf yetişkin gibi davranmak ve fiziksel olarak yaşamını sürdürmek için yapmak zorunda olduğum şeyleri yaparken ne olduğunu bile anlamadan ölmek istemiyorum. Bunları bir anda içimden geldiği şekilde yazdım. Aklımda bambaşka şeyler vardı aslında. Mesela bu ayın başlarında yaşadığım bir farkındalık anını anlatmak istiyordum, 'dum' dediğime bakmayın anlatmaya başlıyorum şu anda: 

Ankara’ya yılın ilk karı yağdığı akşam yollar buz tutmuştu. Bizim eve ulaşmak için yüksek bir yokuştan aşağıya doğru inmem gerekiyor, haliyle yollar buzlu olduğu zaman bu iş oldukça zor oluyor. Ben o akşam yokuştan aşağı inerken bir an aklımdan "mahallenin bebeleri de kaymış buradan iyice kaygan hale getirmişler, ya bir seferde kaymasınlar şimdi düşüp kafamı kırsam ne olacak ha veletler" diye geçirdim. Sonra bir an oha ne diyorsun sen be Gökçe daha 2 yıl (belki daha önce bilemiyorum, yakın geliyor ama belki de zamanın oynadığı bir oyun) önce sen de kaymaz mıydın buralardan, ne çok eğlenirdin unuttun mu? Ne zaman çocukların eğlenmesine sinirlenir olmuşum ben , ağaçlara daldığımız için kovalanan kız değil miydin sen, Hasan amca beni çukurambara kadar kovaladı hikayelerine en çok sen gülmez miydin? Ne zaman sen de o çocukları anlamayan yetişkinlerden birine döndün, en çok sen dalga geçmez miydin onlarla? Bunları düşünürken kendimi o kadar kötü hissettim ki bir anda aklımdan geçen düşünceye inanamadım, Ben kendimi çok farklı hissettim o anda. Bir şeyler bitmişti benim içimde,farklı düşünüyordum. O sıkıcı insanlar gibi mi olacaktım, çocukların dünyalarını, onların hayal güçlerini ve sevgilerini anlamayan. Bilmiyorum umarım onlardan birine dönüşmem, hatta kendime söz verdim bunun olmayacağı ile ilgili ama bu dünya o kadar pis bir yer ki verdiğim sözleri, her şeyi unutabilirim, saçma bir şeye saplanıp hayatımı boşa da harcayabilirim. Birçok insan bunu yapmıyor mu? Ama kendime çok daha önce verdiğim sözlerim de var. Hayatta ne istiyorsam onu yapmalıyım düzenin devamını sağlamak falan benim problemim değil. Artık çocukluğun, 10lu yaşların bittiğini biliyorum. Onları asla yeniden yaşayamam. Beni üzen kısmı bu başta söylediğim gibi bitişler çok hüzünlü. Ama yine de bir çocuğun gözünden göremesem de dünyayı hayatımı çocukluğumdakine benzer yaşamaya çalışacağım, zaten diğer türlü yaşamaya başlarsam yaşayan bir ölü olup çıkarım. Anlamsız, mutsuz, bitkin bir organizma olurum sadece. Neyse bu doğum günü yazımı Yavuz Çetin'in bana her zaman çok hüzünlü gelen sözleriyle bitirmek istiyorum:

Birgün gelir herkes kendi yoluna gider, Her şey nasıl başladıysa öyle biter. Yeni yaşımda belki biten şeylere bu kadar fazla üzülmemeyi öğrenirim,h er şeyi daha oluruna bırakabilirim (sanmıyorum ama) Bu da benim doğum günü pastasını üflerken dileyeceğim dileğim olsun: Hayatı daha oluruna bırakmayı öğreneyim ve de çocukluğumun saflığını koruyabileyim, bitmiş, gitmiş olan olaylar üzerinde çok durmayayım. Bu kadar. Doğum günüm kutlu olsun bari,biraz karamsar bir doğum günü yazısı oldu, naparsın hayat karamsar!


2 yorum:

Anıl dedi ki...

Mutlu seneler o halde :)

gokciii dedi ki...

Teşekkür ederim :)