8 Ağustos 2008

Mutlu Mutlu Filmler İzledim.

Güzel mi güzel, şirin mi şirin 4 tane film izledim, o kadar sevdim ki hepsini burada minyatür afişlerini görmek ve üzerlerine bir iki laf etmek beni çok mutlu edecek.Hem uzun zamandır izlediğim filmlerle ilgili bir şeyler yazmıyorum buraya, aslında çok uzun zamandır hiçbir şey yazamıyorum buraya elimde olmayan nedenlerden dolayı, neyse şimdi konumuz bu değil. Konumuz güzel filmler.

Ben Kind Rewind: Çok sevdiğim ve naçizane dahi olarak nitelendirdiğim muhteşem yönetmen Michel Gondry'nin son filmi Be Kind Rewind. Daha önceleri izleyip de çok beğendiğimiz filmleri bir de Gondry'nin dünyasından izleme fırsatı buluyoruz filmde ki bu eşsiz bir deneyim. Kısa kısa da olsa Hayalet avcılarına yapılan ev yapımı efektler, bitirim ikilinin yeniden çekilen dövüş sahneleri ve daha birçok filmin kahramanlarımızca yeniden çevrimi... Tüm bu yeniden çekimlerin yanında kendi hikayesini çok sağlam ve dokunaklı bir şekilde sonuna kadar güzel bir sadelikte götürüyor Be Kind Rewind.. O kadar eğlenceli, o kadar naif bir duygusallık ve espri anlayışı taşıyor ki bu film aşık olmamak elde değil. Rüya Bilmecesinden sonra yeniden kendine hayran bıraktı Michel Gondry, eternal sunshine'ı saymaya gerek bile duymuyorum. Her filmi benim için onlarca filme eş olan bir isim Michel Gondry, yaratıcılığına ve hayal gücüne hayranım.

Little Miss Sunshine:Bu filmle ilgili söylemek istediğim ilk şey çok sade ve basit oluşu. Karmaşadan tamamen uzak, ve anlatmak istediğini çok doğru bir yoldan izleyiciyi yormadan anlatıyor. Ben de işte tam olarak bu yüzden sevdim Little Miss Sunshine'ı. Derin bir duygusallık var, aslında karanlık bile olabilecek bir malzeme var ama o sarı minibüsle, minik kızla, yollarla havası aydınlatılmış gibi sanki. Bir ailenin yola çıkmasıyla bağlarını yeniden keşfetmeleri üzerine hani klişe bir laf vardır ya sımsıcak bir film diye aynen ondan, yolların insanları ayırmaktan çok aslında onalrı birbirlerine bağladığını düşünen ve yol filmlerini çılgınca seven bir insan olan ben için çok yararlı ve keyifli bir film oldu diyebilirm. Sonunda çok gülümsetiyor insanı:)

Across The Universe: Uzun süredir tarafımdan izlenmeyi bekliyordu Across the Universe. Ne salakmışım ki yeni izleyebildim, izler izlemez bir daha izledim, beni tutmasalar bir daha izlerdim herhalde:) Beatles'ın dünyaya bıraktığı bu mirasın, bu güzel şarkıların bir müzikal filmde toplanması kadar hoş bir şey olamaz, üstelik bu şarkılar güzel yorumlanmış, söylenmiş, güzel kullanılmış ve bir hikaye ile birleşmişse, şarkıların anlattığı tüm hikayeler bir bütünün parçası olmuşsa,işte o zaman böyle bir durumda yemede yanında yat diyebilirim, derim. Sinema ve müzik bütünlüğünü her zaman çok sevdim zaten, şu hayatta en çok sevdiğim 2 şey diyebilirim hatta. Güzel müzikli filmleri, hikayeler anlatan şarkıları, melodileri ve görüntülerle melodilerin uyumlarını sevdim. Across the Universe beni fazlasıyla mutlu etti. Jim Sturgess'in de ne muhteşem bir sesi varmış öyle, maşallahlarımı iletiyorum kendisine, Joe Anderson'a da dikkat çekiyorum ;) Bir yazının sonunda da sığlaşmasam, yavanlaşmasam çatlarım:D

Lars and The Real Girl: İçimdeki Ryan Gosling aşkına tavan yaptıran film oldu Lars and The Real Girl. Çok muhteşem bir oyunculuk çıkarmış öncelikle belirteyim. Kendisinin filmleri bundan sonra kaçırılmayacaklar listesine eklendi. Filme gelirsek, ben hikayesini çok çok beğendim. Çok yalnız ve mutsuz bir hikayesi var bence, en azından filmin ilk yarısı bu şekilde ilerliyor, oldukça karamsar ve üzgün. Sonra biraz daha kalabalıkalşıyor film, bir adamın iyileşme sürecine tanık oluyoruz, her şeye rağmen, insanların birbirlerine ihtiyacı olduğunu ve bazen kaçmanın saklanmanın yarardan çok zararlı olabileceğini güzel bir dille anlatıyor. Yaralı insanlar için devam etmenin ne kadar zor olduğu üzerine de belki bu film biraz, ben bunları gördüm en azından ve çok sevdim.

6 yorum:

sinem dedi ki...

yazdıklarının içinden sadece across the universe'ü izledim, ama en sevdiğim filmler listesinde de yerini alabilmiştir :) gerçekten çok güzel film, herhangi bir müzikal gibi de insanın başına ağrılar sokmuyor. jim sturgess önceden bi rock grubunda solistmiş, ses var yani :) insanı hafiften sığlaştırıyor film zaten hem :)

gokciii dedi ki...

evet jim sturgess'de baya baya ses var, oyunculuğu bırakmasın tabi ama o rock gruplarından da ayrılmasın, şarkı söylesin bizi güzel sesinden mahrum bırakmasın :)

Anıl dedi ki...

Little Miss Sunshine da çok hoş bir film. Tam bir kaybedenler filmi.

gokciii dedi ki...

Öyle gerçekten ve kaybedenlerin hikayesini çok karanlık bir şekilde anlatmadığı için daha da hoş.

getabbaaww dedi ki...

4 filmi de izledim, öyle çok ahım şahım değil ama gerçekten mutlu mutlu izlenecek filmler. lars and the real girl filmine ise kişisel bir gıcığım var:) filmi izlemeden önce filmin konusuna çok benzer hatta aynısı denebilecek kısa öykü, senaryo tarzı birşey yazmıştım. öyle işte:)

gokciii dedi ki...

Çok kötü bir durum olmuş, gıcık olmakta haklısın ben de olsam gıcık olurdum :) Şirin film ama, öyküsü de gerçekten güzel bu durumda otomatikman senin yazdığın öykünün de güzel olduğu sonucuna varabiliriz ki bu iyi bir şey, bir de bu yönden düşün :)