29 Temmuz 2011

Hoşçakal demiyorum, tekrar görüşelim.

7 aydır çalıştığım huzur evinden ayrıldım. İlk iş deneyimi için oldukça zorlu bir seçimdi. Yorulduğumdan falan değil belki de fiziksel olarak hiç yorulmadım sonuçta yaş ortalaması 80 olan bir insan topluluğu sizi ne kadar yorabilir. Benim yorgunluğum çok daha içsel kökenliydi. Huzur evi her gün aynı günün yaşandığı ve zamanın hiç akmadığı bir yer. Sürekli bir şey olsun diye bekliyorsun ama hiçbir şey olmuyor. Yaşlılar orada ölümü beklerken bir anda nasıl olduğunu anlamadan ben de kendimi ölümü beklerken bulabiliyorum çünkü yaşlılık başka bir şey. İnsanı yakalıyor, fiziksel gençliğin bir önemi de yok bir yerinden sana bulaşıyor. Hayattan bekleyeceğiniz, umacağınız hiçbir şeyin kalmadığı bir zaman dilimi. Bazı insanlar bunun özgürlük olduğunu söylüyor ya ergenken falan o düşünce çok doğruymuş çok etkileyiciymiş gibi geliyor hatta insana. O klasik fight club felsefesi vesaire. Hepsi uyduruk şeyler aslında. Gelin huzur evinde bir ay geçirin ve hiçbir şeye sahip olmamanın, herhangi bir beklenti ve umut barındırmamanın nasıl bi hapishane olduğunu görün. Kapana kısılmış gibi hissediyor oradaki yaşlılar ve her yerdeki yaşlılar. Kendi evlerinde izole bir şekilde yaşayan yaşlılar için de geçerli bu durum, huzur evinde sadece kolektif bir umutsuzluk, beklentisizlik var. İster istemez üzerime siniyor. Eskiden ben de beklentisizliğin iyi bir şey olduğunu düşünürdüm ama artık düşünmüyorum çünkü o düşüncenin sonu intihar. Yaşamak için bir neden yok çünkü herhangi bir hayal, bir başarı özlemi, aşk ya da bir kitabın sonunu merak etme bile yok. Zaten istesen de okuyamıyorsun. Daha önce yapabildiğin şeyleri artık yapamıyor olma bilgisi var bir de elinde. Kafan yerinde ama gücün yok. Bazı durumlarda kafan da yok gücün de yok. Aslında ölüsün ama ne yazık ki bedenin yaşamayı sürdürmeye devam ediyor. Bir teyze var mesela 84 yaşında günde bir paket sigara içiyor, işe ilk girdiğimde teyze, neden bu kadar sigara içiyorsun biraz azalt bari dedim. O da, "kızım, ben annemi, babamı, kocamı ve hatta oğlumu bile kaybettim. Hayatta kimsem yok, yaşamak için bir nedenim yok. Sigara içmeyi seviyorum içiyorum ölürsem de ölürüm" dedi. Ben bunun üzerine ne diyebilirdim ki. Belki o teyze kendini kabul edilebilir bi şekilde öldürmeye çalışıyor belki de hayatta sevdiği tek şeye tutunuyor, asla bilemeyeceğiz. O günden sonra teyzenin sigarası bittiğinde almaya ilk ben koştum hep, parası yoksa cebimden verdim aldım sigara. Her sabah işe gelirken ve akşam işten çıkarken o bahçede sigarasını içerdi ben de ona afiyet olsun derdim. Yanında da en koyusundan çayı. Bu görüntüde insanın kalbini kıran bir şeyler var orası gerçek çünkü bi zaman sonra birilerinin ölmesini dilerken bulabiliyorsunuz kendinizi. Bunun ahlaki olarak doğruluğu falan gibi şeyler de düşünmüyorsunuz. Kimisi de hiç ölmese keşke diyorsunuz. Temelde ölüm üzerinden tüm temenniler. Asla açıkça bahsedilmese de. Tabi yine de yaşlıların yaşaması için çok uygun yerler huzurevleri, Tek başınalık yok hiç değilse. Evlerine kapanıp herkesten ve her şeyden izole şekilde yaşamak zorunda kalan yaşlılardan daha iyi durumdalar bence. Yemeğe inme saatlerinin olması bile onlara bi iş, bir meşgale. Hayatta her şey meşguliyetmiş zaten , Bunu öğrenmiştim birkaç yıl önce artık kesinlikle eminim. İnsanın kafası ve eli boş kalmayacak. Diğer türlü bazı yalnızlıklardan kurtulmak imkansız oluyor.

İşten ayrılma nedenim yukarıda yazdıklarımla çok alakalı. Ben normalde de hayatla çok iyi baş edebilen bir insan değilim mutlu biri olduğum da söylenemez yaptığım işte de mutsuz olmak istemedim kısaca, zaten hayalimdeki iş huzur evinde çalışmak değil kesinlikle sanırım artık psikolog olmak da değil. Bana öyle geliyor ki ben de okuduğu bölümle alakasız işler yapan bir insan olacağım. Öylesi de güzel. Bir şeyi okumakla onu meslek olarak yapmak arasında dağlar kadar fark varmış ama bunu 18 yaşında bir insanın bilmesini bekleyemezsiniz. 18 yaşında bilip bilmeden aldığım bi kararın tüm hayatımı etkilemesi çok adaletsiz. O yüzden bu saatten sonra ne yapabilirsem bunu nasıl değiştirebilirsem öyle yapacağım. Ama bu konu aslında bambaşka bir isyan.

Huzur evinde çalışmaktan mutlu olduğum zamanlar da oldu tabi ki. Zaten hiçbir şey ya tamamen kötü ya da tamamen iyi olamaz. Çok tatlı insanlar tanıdım, mükemmel hikayeler dinledim. Hayatın başka bir yüzünü gördüm. Bir sürü trajediye tanık oldum.Bir sürü hayat dersi dinledim. Zaten yaşlı insanlarla ilgili en sevdiğim şey gençlere hayat dersleri vermeyi çok seviyor olmalarıydı. Öyle anne-baba gibi değil. Seni yargılamıyorlar sadece kendi hatalarını yapmamanı istiyorlar ve yapmak isteyip yapamadıklarını senin yapmanı diliyorlar. "Çok gez kızım dünyanın altını üstüne getir" diyeni de duydum. "Paranı biriktir kendine bi hesap aç" diyeni de. "Kızım olur da biri seni severse sen de onu sev, şusu busu eksik diye düşünme. Temelde kötü biri değilse onunla evlen" diyeni de. Kendi hayatlarında takıldıkları bi alan var mutlaka ve onu düzeltme ihtimalleri artık hiç kalmadığı için belki de başka birinin hayatında kendi yanlışlarını yok etmek istiyorlar. Sanki aynı hata bu kez yapılmazsa onlarınki de o kadar büyük bir hata olmayacakmış gibi. Ama her şeyden güzeli oradaki insanlarla iletişim kurabilmekti. Ben dostlar kazandığımı düşünüyorum, çok profesyonel bi yerden bakmıyorum oradaki yaşlılara zaten her zaman da arkadaşmışız gibi davrandım hepsine.

Orada tanıdığım insanlar içinde hayat hikayesiyle, tavırlarıyla, yaşam sevgisiyle çok fazla anlatılmaya değer Güney Teyze'nin benim için yazdıkları aşağıda. Ona yazdığım veda yazısına cevaben yazdı. Orayla ilgili bende kalan tek elle tutulur anım da bu. Onları unutmayacağımı söylüyorum ama biliyorum ki zamanla aklımdan silinecekler ve ben o günleri hiç yaşamamışım gibi olacak. Her zaman öyle olur. Kimse kimseyi hak ettiği ölçüde hatırlayamaz. Ben huzurevinde yaşadığım zamanları, yaşlılığı, anlatılmaya değer hayatları, teyzeleri, amcaları, yaşayıp ölmeyi ve de yaşamayı sevmeyi hatırlamak istediğimde bunu okuyacağım.

Sevgili Kızım Gökçe,

Bu güzel yazın ve bu güzel düşüncelerin için ne kadar teşekkür etsem azdır. Sen de beni çok mutlu ettin. Fikirlerimiz ve düşüncelerimiz aynıydı. İnşallah sen de bundan sonra günlerini mutlu geçirirsin. Sen neredeysen orası güzeldir bunu unutma. Sen güzelsen yaşam da güzeldir. Muvaffakiyetle mutluluklar dilerim. Mutlaka yeniden görüşelim ya da ingilizlerin dediği gibi see you again soon!

Benim yaşadığım gibi yaşa, insanları sev, kimse senden üstün değildir bunu unutma.

Benimki gibi anlatacak hikayelerin ve dinleyecek dostların varsa yaşamak güzel.

Hoşçakal demiyorum, tekrar görüşelim.

28.07.2011

Güney Teyze.

Hiç yorum yok: