7 Mart 2012

Sosyal Etki

Sosyal etkiler diye bir dersimiz var, bu derste kim kimi nasıl etkiler, insanlar nasıl ikna edilir veya daha gerçek tabiriyle "kandırılır", kazıklanır vesaire, bu tarz konular hakkında konuşuyoruz. Bir sürü etkileme stratejisinden bahsediyoruz; bilim insanları hepsine özenle abidik gubidik isimler koymuşlar tahmin edilebileceği gibi ama gündelik hayatta bu isimlere ihtiyaç duymadan da birazcık dikkatli olarak bu mini mini etkileme çabalarını fark edebiliriz. Gerçi her zaman fark edemiyoruz hatta öyle şeyler var ki kendimiz bile o sosyal etkinin çok yerinde olduğunu falan düşünüp, bizi kazıklayan insanı savunabiliyoruz. Bunların nedenleriyle ilgili psikolojik zibilyon tane açıklama, kuram falan var ama ben burada onlardan bahsetmeyeceğim, zira bloğumu psikoloji ile ilgili bi yer haline getirmeyi hiç istemiyorum, yeterince makale, ders, ödevle uğraşıyorum zaten onlar bana yetiyor, hatta beni öldürüyor. Benim burada bahsetmek istediğim ise bu kandırma stratejilerinden sadece biri. Ders işlenirken üzerine çok düşündüm ve insan olarak ne kadar aptal ve anlamsız canlılar olduğumuzu bir kez daha anlayarak "neredeyse hepimiz malız" fikrimi yeniden, kendi kendime doğrulamış oldum.

Bu strateji aslında kişilerin tamamen içsel olarak yaptıkları bir şeyi onların aleyhine kullanmayı içeriyor. O içsel şey de şu; insanlar bağlanır. Bir karara,insana, fikre, bir kilo muza, bir arabaya... Genellikle bir şeyi almaya karar verdiğimizde artık ben bunu alıyorum diye düşündüğümüzde ya da bir fikri sesli olarak savunduğumuzda o şeye karşı bir bağlanma geliştiriyoruz ve sonrasında bağlandığımız şeye ilişkin koşullar değişse bile o şeyden vazgeçemiyoruz. Şöyle örnekleyeyim; mesela üzüm almak için pazara gittiniz, üzümleri gördünüz, pazarcı fiyat olarak kartonun üzerine kocaman 2 tl yazmış ve siz de 2tl ye bir kilo üzüm almaya karar verdiniz. Üzümleri seçtiniz, pazarcıya tartması için uzattınız, pazarcı 4 tl dedi. "Ama nasıl olur ya 2tl yazıyordu diye" sordunuz o da size fiyatın yazdığı kartonda küçük olarak yazılmış yarım kilo ibaresini gösterdi. Meğerse yarım kilosu 2 liraymış. Siz de o bir kilo üzüme artık sahip olduğunuzu düşündüğünüz, üzümü alma kararını önceden vermiş olduğunuz için 4 tl yi verip üzümü alıyorsunuz. Ya da diyelim ki araba almaya karar verdiniz, ilk söyledikleri fiyatın üzerine ek şusu var ek busu var diye diye fiyat bindirdiler, almayı düşündüğünüz fiyatın çok daha üzerinde bir şey çıktı ortaya ama artık o arabayı almaya karar verdiğiniz ve de ona bağlandığınız için vazgeçemiyor, o ek paraları da güzelce vermiş oluyorsunuz.

İnsanın bu yavan özelliğini bir şekilde keşfeden başka insanlar da bu yöntemi sürekli kullanarak bizi kazıklamaya devam ediyorlar. Tabii ki bu durum herkes için geçerli değil, hay üzümü batsın diyip almaktan vazgeçen ya da bu araba için o kadar da para veremem diyen insanlar elbette var ama sosyal psikoloji çoğunlukla ilgilendiği için bunun yaygın bir eğilim olduğundan bahsediyor. İnsanların bir insana belki bir fikre bağlanmalarını ve bedeller arttığı halde onlardan vazgeçememelerini bir noktaya kadar anlasam da bir kilo üzüme, elmaya bile o şekilde bağlanıp kazıklanmaya rağmen ondan vazgeçmeyi göze alamamaları beni cidden şaşırtıyor. Çok komik. Bir kilo üzüme bile bağlanıyorsak o zaman belki de kazıklanmayı da hak ediyoruzdur diye düşünüyorum. Bir kilo meyve yani, hayatında ne gibi bir eksikliği olabilir. Ama insanlar bilişsel cimriler oldukları için bunu uzun uzadıya düşünmek yerine alıp gidiyorlar. Bir kere bağlandıysam almalıyım gibi düz bir mantığı terk etmeye uğraşacaklarına kazıklanıyorlar.İşte bu basit örnekten hareketle insanların neden işlevsiz düşüncelerini değiştirmek konusunda bu kadar dirençli olduklarını anlayabiliriz. Adam bir kere o düşünceyi insan içinde dile getirdiğinde ona gerçekten inanıyor ve bağlanıyor, artık geriye dönüş çok zor oluyor. Tarih boyunca ne çok insanın bu şekilde bazı fikirlere saplanıp kaldığını, kaç kişinin kandırıldığını düşününce cidden insanlık iyice komik gelmeye başlıyor bana. Ne kadar saçma ama durum öyle ve bu kadar da basit.

Aynı yöntemle Çin'in, bazı Amerikalı askerlerin komünizmi desteklemesini sağladığı bir örnek de var mesela. o da çok ilginç geldi bana küçücük bir fikirle başlayıp bunu askerlerin kendi fikirleriymiş gibi söyletiyorlar, askerler o düşünceyi bir kez sesli söylediğinde ben bunu söylediğime göre öyle düşünüyor olmalıyım diyip buna inanıyor ve bağlanıyorlar. Ve sonunda gerçekten kendi düşünceleri olmayan bir şeye bağlanmış oluyorlar. Daha sonra da kendileriyle tutarlı olmak için o fikirden vazgeçmiyorlar. Tabii ki pek çok başka değişken de var bu deneylerde, farklı bazı süreçler de söz konusu ama yine de insanın bir ideolojiyi benimsemesinin temelinde bile bu basit sürecin yatabiliyor olduğu düşüncesi iyice garip. İyice komik.


5 yorum:

erim dedi ki...

kuruyemişçiye giriyorum,''usta 250gr antep fıstığı veresene'' diyorum.adam kese kağıdına dolduruyor,bakıyoruz 300 gelmiş.300 geldi,olur mu?'' diyor.''olur,olur'' diyorum hemen.

şimdi,merak ettiğim şey şu: bunun bir adı var mı? bu durum incelenmiş mi?

gokciii dedi ki...

aslında bu yazıda anlattığım duruma benzer bi şey bu. 250 gram istediğinde adam bir kilo tartıp olur mu demiyor, 300 gr diyor çünkü asıl istediğin miktara yakın. sen bi kere 250 gr fıstık almaya karar vermişsin, kararına bağlısın o yüzden 250 gr isteyen 300 gramı da alır diyorsun. o noktada 50 gramı istememek kendinle çelişmene neden olur çünkü. fıstık istiyorum 250 yiyeceksem 50 gram mı yiyemiycem yani? mantığı var. parasal olarak da miktar olarak da pek bi fark yok, almaya karar verdikten sonra almaya karar verdiğin andaki koşullar az biraz değişse bile bunun bir önemi kalmıyor. senin açından mesela bu maddi olarak da büyük bi kayıp değil ama bu fıstıkçı amcanın herkese 50 gr kakıttığını düşününce amca baya bi karda oluyor :) zaten olaydaki mantık da o. insanlar genelde bu tarz minik isteklere hayır dememe eğilimindeler, satış işindekiler de bunu pek güzel kullanıyorlar. :)

bundan sonra dök o 50 gramı ben 250 gram istiyorum de amcaya, ne dediysem onu ver laağğn da diyebilirsin ama amca atarlı bi tipse sonra nolur onu bilemiycem :)

erim dedi ki...

yani önemsemezlikten ötürü bu durum,onu biliyorum da benim asıl öğrenmek istediğim şey, hani bu durum çok yaygın ya, bunu incelemişler mi?muhtemelen incelemişlerdir heralde.ondan adını merak ettim var mı özel bi adı diye :)


bir de,şimdi burdan tüm kuruyemişçi camiasını gücendirmeyelim :) tabii birçok kurnaz,çakal bulunuyor piyasada. fakat her kuruyemişçinin de ulan şu kadar kişiye şu kadar gramdan taksam,şu kadar para düşer diye hesap ettiğini sanmıyorum.


Misal, bu olay büyük marketlerde de başıma geliyor ,şarküteri ya da kasap reyonlarında. e adamın kendi malı değil ki,onun kazandığı belli,net bi şey zaten.herhangi bi karı yok.


hem diğer ürünleri de düşünürsek peynirden 50,fıstıktan 50,pastırmadan 50,... 50şerden 50şerden ciddi bir meblağ düşebiliyo bütçeden.Kurnazlıksa, kurnazlık yani... :)

ama önemsenmiyor işte genel olarak.ve bence çoğu satıcı da önemsemiyor,üşeniyor ondan oluyor bu olay.yani genel olarak karşılıklı bir önemsememe,üşenme durumu söz konusu


ayrıca, tabii 50 gr için de herife dök onu da diyemem. yani atarından değil de ayıp olur diye, herife çakal muamelesi yapmaya çekinirim şimdi düşününce çekinme de varmış işin içinde,baya bi etken söz konusu galiba bu iş içersinde :)

gokciii dedi ki...

evet tabii çekinme de var, ayıp olur diye düşündüğü için birçok insanın aslında almayacağı şeyleri aldığı falan gibi durumlardan da bahsediliyor bu sosyal etkilerde. ama haklısın herkes de bunu çakallık olarak yapmıyor, çoğu satıcı bunun farkında bile değildir. ama içlerinde illa ki bunu kullananlar da var.

ben abartıyorum tabii 50 gramı dök diyemez kimse, ben de diyemem, satıcı da atarlansa yeri yani 50 gr için bana iş yaptırıyosun diye ehehe ama bazı daha büyük alışveriş durumlarında kazıklandığımızı hissettiğimizde onu almamak lazım, hayır demek lazım. yine de herkese de bizi kazıklıyor bunlar muamelesi yapmak da saçma olur. onu ayırt edicez artık bi şekilde. karışık işler :)

bu stratejilerin isimleri var aslında, kocaman bir kitap var bunlarla ilgili derste de onu kullanıyoruz. spesifik olarak bu durumun ismini hatırlayamadım ama bi bakayım kitaptan bulursam yazarım. ismi bilmesem de bu konunun incelendiğinden biliyorum, bu tarz örnekleri derste de çok konuştuk zaten :)

erim dedi ki...

ilgilendiğin için sağol :)