A Fine Frenzy Oh Blue Christmas adıyla bir ep çıkarmış christmas şarkılarını yorumlamış, pek tatlı pek güzel. Ben oturmuş bu şarkıları dinlerken çocukluğumun yılbaşı günlerine döndüm. Ne zaman dinlesem tatil şarkılarını çocukluğumu hatırlarım zaten. İşin garip tarafı çocukken bu şarkıların hiçbirini dinlememiş olmam. O dönemi hatırlatması için hiçbir neden yok, anıları yok ama ne var ki çocukluğumun yılbaşlarına yapılan seyahetlerde mutlaka fon müziği olmuştur bu şarkılar.
Bizim evde yılbaşı hep aynı ritüelle kutlanırdı. Plastikten kocaman eski bir ağacımız vardı, dalları eski püsküydü, insanda bir yaşanmışlık hissi bırakır her yılbaşında biraz daha eskir dalları kopar yaprakları yolunurdu. Biz inatla o ağacı salonun köşesine koyar ve süslerdik. Her yıl aynı süsleri aynı poşetin içinden çıkarır, o tüylü uzun süslerle ağacı baştan başa sarıp ışıklar koyardık. Aslında tüm bunlara kardeşim ve ben çok özendiğimiz için katlanıyorlardı anneme kalsa o eski püskü ağacı fırlatıp atacaktı, çok toz yapıyordu zaten bir süre sonra annem attı o ağacı. Ama yine de hatırladığım kadar uzun süre bizle kaldı. Sonra salonda iki avize arasına parlayan iplerden gerilir uçlarına parlak toplar takılırdı. Yılbaşı günü annem tüm maharetlerini göstererek her yıl aynı menüyü masaya koyardı. Hindi, pilav, zeytinyağlı yaprak sarması, rus salatası, marul salatası, biber patlıcan kızartması, kuruyemiş. Menü asla değişmedi, hala değişmez bu bizim yılbaşı adetimiz haline geldi. Yılda sadece bir kere yapıldığı için de hep özel hissettirdi, ailecek patlayana kadar yemek yiyip, televizyon izleyerek kutladık yeni yılları. Annemin cin tonikleri içerek kafayı bulduğuna sadece o geceler tanık olabildik. Belirli bi saatten sonra komşuların gelip, parasına heyecanla tombala oynadığımız ve gerçekten tombala oynarken heyecanlandığımız zamanlardı. Çok daha küçük olduğum yıllarda babaannem yaşarken, bize geldiklerini hatırlıyorum, o zaman yerde balonlar da olurdu ben hep balonların üstüne otururdum, her şey yerde dururdu. Yine ağacımız, süslerimiz olurdu ve sanki o zamanlar yeni bir yıla girmek daha bi anlamlı daha bi heyecanlıydı. İşin güzel yanı ne zaman çocukluğumun yılbaşlarını hatırlasam aklıma tek bir kötü anım bile gelmez. Hep mutlu ve güvende hissederim kendimi geçmişe baktıkça. Düşünüyorum sonra ve diyorum ki gerçekten mutlu bir çocuktum ben, süper olmasa da iyi bir ailemiz vardı, aile geleneklerimiz vardı ve insan kendini sarıp sarmalanmış hissediyordu. 90lardı, televizyon daha eğlenceli ve ilginç, hava daha soğuk ve daha karlıydı.
Çirkin eski püskü ağacımızı attıktan sonra da minaytür bi tane aldık ama artık eskisi gibi değil yılbaşı günü takıyoruz fişe, sarı ışıkları var sadece. Artık yılbaşlarında pek kar yağmıyor ankaraya, annem içki içmiyor o gece ve tombala oynamıyoruz oynasak da zevk almıyoruz. Bazen kardeşim olmuyor evde bazen de ben olmuyorum. Büyüdük işte bazı şeyler sadece anılarda kaldı hatırlandıkça iyi hissettiryor, zaten olması gereken de bu herhalde. Her şeyi aynı şekilde devam etse neyi özleyeceğim, kendimi yalnız hissettiğimde nasıl çocukluğumu geri çağıracağım.
Bu yıl nasıl geçer yılbaşı gecesi bilmiyorum belki evde olurum belki olmam ama annem her koşulda aynı menüyü koyacaktır sofraya, sonra akşamdan kalan etlerle sabah çorbasını da yapacaktır ve ben yemeği kaçırsam bile o çorbayı mutlaka içip yeni yılın benim için bir anlam ifade etmesini dileyeceğim içimden. Öyle yeni yıl kararlarıymış, beklentilermiş onlara hiç girmiyorum. Her yıl kendine sözler verip tutamayınca da hayal kırıklığına uğrayan insanlardan olmak istemiyorum zaten hayatta yeterince hayal kırıklığı var kendiliğinden bir de benim kendi ellerimle yenilerini eklememe gerek yok.
En bi sevdiğim yeni yıl şarkısını paylaşayım sizlerle, herkes söylemiş bu şarkıyı ama otis redding bi başka söylüyor:
ya şimdi 100 greatest Christmas Songs listesinde görünce çok sevdiğim ve filmlerde kullanılmasına bayıldığım bir diğer şarkıyı da eklemeden edemedim. Muhteşem ya çok tatlı.
4 yorum:
Bu post'a nasıl kimse yorum yapmamış şaşıyorum hatta ben de ne zamandır bu post'a yorum yazmadım diye kendime de şaşıyorum. ÜStelik sizin evinizdeki gibi her yıl pişen hindi, zeytinyağlılar, rus salatası sofrası aynen bizim evde de kendini gösteriyor her sene hiç şaşmadan. Üstüne de televizyon karşısında keyifle atıştırılan meyveler ve bol miktarda kurumeyve ve kuruyemiş combosunun hiç eksik olmaması da bir başka ritüel. Tek değişen artık benim her yılbaşından sıkılıyor oluşum herhalde. Resmen yılbaşı günlerini bomboş geçiriyorum son birkaç senedir... Çok sıkıcı çok...
Bir nesil bu yılbaşı gelenekleriyle büyüdü yani :) aynı şeylerin başka evlerde de yaşandığını bilmek ilginç geliyor; düşünsene onca yıl belki de aynı dakikalarda aynı şeyleri yiyor aynı programları izliyorduk. böyle şeyler beni hep bi düşündürür nedense :)
yılbaşlarına çok anlam yüklemiyorum ben de. birileri bize çok eğlenmemiz gerektiğini söyleyip durduğu için canım sıkılıyor. o yüzden boşboş durmak kötü bir seçenek değil. normal bir günü normal bir gün gibi geçirmek en doğalı :)
Sorun da bu ya esasında, normal bir günü normal bir gün olarak yaşayamıyorum. Akşam izleyeceğim dizi televizyonda olmuyor, yemekler için sofra süsleniyor, illa ki cici bici giyiniyoruz ya bir sürpriz misafir gelirse diye. Sanki zorlamayla yapıyorum tüm bunları çünkü yılbaşı zihnimdeki "özel gün" kavramını yitireli çok oldu :)
Ve gerçekten ilginç, belki de yıllardır aynı saatlerde aynı yemekleri yiyip aynı programları izliyorduk :) Biz 7 gibi yiyoruz mesela, bir de her sene "yılbaşı özel" klasik konserini izliyoruz NTV'de, hani şu Avusturya'dan ya da başka ülkeden canlı yayınla tüm dünyada gösterilen konser :) Her sene dediğim son birkaç senedir sanırım :)
biz de 7 gibi yeriz hatta ben anneme kızarım niye bu kadar erken yiyoruz diye :) hoş gece boyu ıvır zıvırlar yenmeye devame der ama olsun. biz ntv deki konseri izlemiyoruz aslında son 2-3 yıldır ben pek televizyon izlemiyorum. böyle çok daha küçükken kanal 6 falan varken öyle eski zamanlarda yani :) dansözlü yıbaşı programarı olurdu. onları seyrederdik biz :)
Yorum Gönder