11 Temmuz 2012

Gitmek ve Hayali Kökler

gitmek üzerine bir yazı mı yazsam diye düşündüm bugün, hemen ardından da gitme konusunun bana artık hiç de dramatik gelmediğini fark ettim. olayın doğası beni çok mutlu ediyor bu sıralar. gitmeyi bekleme kısmı bile yeterince iyiyken gitme eyleminin kendisini gerçekleştirdiğimde ne biçim iyi hissederim bilemiyorum. hayatımın gitmelerle barışık bu pek şirin aşamasına gelebileceğimi de pek tahmin etmiyordum doğrusu. hatta 17 yaşımdaki ben şu halimi görse o dandik lisenin bahçesinde benim için bir tur sevinçten koşardı. elbette bir yıl süreyle dalga konusu olurdu ama o durumu da pek umursamazdı. o zamanlar gitme hayalleri kurmadığımdan değil, çocukken bile, kökleri çok sağlam şekilde toprağa tutunmuş bir aileden geldiğim halde, hatta hayatımın hatırladığım kısmında HİÇ taşınmadığım halde her zaman uzakları hayal ederdim. o ihtimali hep çok sevdim ama köklerim çok sağlamdı. benim yolculuklarım bir yere kadar hep hayaliydi, ihtimallerin yollarını zihnimde katettim. bir yanım gitme fikrine aşıkken bir yanım hep çok korktu. güvenli alanımı, nereye kadar uzandığını tahmin bile edemediğim köklerimi toprağın altında bırakıp uzaklaşmak imkansız gibi gelirdi. sevdiğim ülkelerle ilgili fotoğrafları dergilerden kesip yıllardır uyuduğum odamın bir çekmecesinde sakladım uzunca zaman. ufak tefek gidip görüp yine aynı eve, aynı şehre, aynı odaya döndüm. neden korktuğum hakkında çok geçerli bir açıklamam yok, ha oturup analiz ettiğimde bir sürü ıvır zıvır açıklama bulabiliyorum ama bik bik psikolojik açıklamalar yapmaktan da dinlemekten de sıkıldım. ayrıca geçmişteki bir düşünce ya da eylemin nedenleri hakkında kafa yormak yerine şu anki bir duygunun peşinden gitmeyi tercih eden bir insana dönüşme çabamı da göz önüne alarak, net bir şekilde söylüyorum ki; kim takar geçmişteki yanlışları. şu an için kendimle ilgili bildiğim şey, korkunun kaybolduğu, gitmenin ve uzunca bir süre burada olmama fikrinin bana inanılmaz iyi geldiği, ayrılık sahnelerinin zihnimdeki dramatik renginin giderek solduğu, köklerin aslında tamamen hayali bir toprakta gömülü olduğu, gerçek hayatta ise dilediğim kadar bağlı, dilediğim kadar da kopuk olabileceğim gerçeği. gerçeğin hayalden daha kolay gelmesi (ne garip) ve gitmenin somut olarak gerçek olduğunun tam ayrımına vardığım anlarda hissettiğim şeyin salt bir neşe ve heyecan olması... bunlar tek tek küçük aydınlanmalar belki ama bir arada olduklarında masamın üzerinde yığınlar halinde birikmiş bir sürü kitabın çağrıştırdığı şey kadar büyük ve etkili olabiliyorlar benim için: ihtimaller, ihtimaller... ihtimalleri hala çok seviyorum, sadece bu kez ihtimallerin yollarını kafamın içinde değil dışarıdaki dünyada da katedeceğim. yollar her zaman güzel, bazen dönebileceğin bir evin olduğunu bilmek güzel ama bazen evsiz olmak, köksüz olmak ve kopmak da güzel. kimi zaman yeni bir ev ihtimalinin kendisi güzel. geçmişte bir şeyi neden yapamadığın üzerine kafa yormayı bırakıp ilerleyebilmek de güzel. belki de insan bunu yapmayı başarabildiği an hayali köklerinden de kurtulmaya başlıyordur.

2 yorum:

Sam Scarlet dedi ki...

köksüz olmak daha bi güzel bence. hiçbir yere huzur dolu bi şekilde "evim" diyemiyorum mesela ben ve bu gitme ihtimallerini daha az korkutucu hale getiriyor.

gokciii dedi ki...

köksüz olmak fazla köklü olmaktan bence de daha iyi. belki de insan kendisi istediği zaman ve istediği yere kök salmalı, zorunlu hissettiği için bi yerde kalmak yerine.