13 Kasım 2009

İstekler, kırıklar.

Bazen bir şeyi çok isterken durup 2 dakika düşünmüyoruz "neden ben bunu bu kadar istiyorum" diye sormuyoruz kendimize. İstemekle o kadar meşguluz ki bu istek gerçekleştikten sonra ne olacağını, aslında ihtiyacımız olan şeyin bu olup olmadığını veya hangi amaçla bu kadar istediğimizi göremiyoruz. Bir fark edebilsek belki bu kadar öz-yıkımcı ve bazen hınç dolu bir şekilde istemeye devam etmeyeceğiz. Yolunu şaşırmış füzeler gibi bir yere odaklanmışız gidiyoruz yakıp yıkacağız ama yok ettiğimiz yer asıl hedef bile olmayacak. Sonrasında enkaz, yıkıntı... toplayabilirsek toparlıyoruz. Bir kere yıkıldıktan sonra yapıştırılanlar parçalar da aynı olmuyor, uzaktan sapasağlam görünse de yeterince yakından bakınca çatlakları, kırıkları illa ki belli oluyor. Hoş çok yakından bakıldığında bile hiç kırığı gözükmeyen bir insan olmak da pek gerçekçi gelmiyor bana ya işte tüm olay sıklık ve yoğunlukta. Ama derseniz "hangimiz hangimize çok yakından bakmaya teşebbüs ediyoruz" ona da cevap veremem. Çoğu zaman korktuğumuz bir şey bu, ne kendimize yaklaştırıyor ne de yaklaşmaya cesaret ediyoruz. Ne kendimizi bütünüyle açmak istiyor ne de karşımızdakini gerçekten tanımaya, kırıklarıyla kabul etmeye çalışıyoruz.

Her nekadar bizli bir dil kullansam da bu tamamen bir yansıtmadır gayet kendim üzerimden yaptığım çıkarsamalardır. Ben dersem çok ağır gelecekmiş gibi hissettiğimden oluyor böyle, bu da ayrı bir savunma tabi, genelleştirerek kendimden uzak tutuyorum aklım sıra, ama sonunda böyle de bir not yazıyorum işte. Neyse her şeyi açıklama huyumdan vazgeçtiğim gün oldukça süper bi insan olabilirim. Şimdilik azıcık süper bi insanım

Hiç yorum yok: