9 Aralık 2010

Üşümek

Kendimi üşümekle cezalandırdığım günlerin birinde, üşürken kafamın daha iyi çalıştığını görmem üşümenin ceza kısmını baya bir etkisiz hale getirmişti. Neden havanın buz gibi olduğunu bile bile incecik bir montla ve neredeyse çorapsız dışarı çıktığımı sorgularken, bir yandan kendime işkence etmek istediğimi biliyordum bir yandan da üşümeyi hissetmek istiyordum çünkü son zamanlarda ne hissettiğimi ayırt edebilmek gittikçe güçleşiyordu, üşümek ise çok yalın inkar edilemez bir gerçekti. Üşüdüğümü her zaman tüm fiziksel ve zihinsel bileşenleriyle köküne kadar hissediyordum. Sonunda bir şey kendi kontrolümde gibi geliyordu kendimi üşümeye mahkum ediyor bundan garip bir zevk duyuyordum. Aklım çok daha açık bedenim çok daha rahatsız bir şekilde Ankara'nın herhangi bir caddesinde kimseyi görmeden yürürken hissetmem gereken diğer şeyleri seçip ayırmaya çalışıyor onlara bir isim bir cisim bulmak istiyordum. Ne yazık ki üşümek kadar kolay değildi hiçbir şey. Bölük pörçük birkaç anının hatta anı bile denemeyecek görüntülerin esiri olmuştum ne zamandır . Aklımda hep aynı sahneler dönüp duruyordu. Gözümün önüne iki yıl önceden bir gün geliyor, tüm düşüncelerim bu görüntünün işgali altında kalıyordu. İki yıl önce sanırım bir Mayıs günü hasta bir şekilde evde oturuyordum ve saatlerdir ağlıyordum. Birden evin hiçbir yerinde güvende hissedemediğimi fark ediyordum, içimde tarifi imkansız bir rahatsızlık vardı, birazdan öleceğim veya her şey bir anda duracak gibi geliyordu. Yapacak hiçbir şeyim yoktu evdeki 1500. turumu atıyordum, yürüdükçe iyi olacağımı zannediyor aksine sanki biraz daha deliriyordum. Sonra kardeşimin odasını kapsınıa geldim, kapıyı çalıp içeri girdim. Bana baktı, hayalet gibi solgun bir yandan da gözleri ağlamaktan buruşmuş bir insanı görüp bir şey diyememişti, bilgisayarında dizi izliyordu. Yatağını göstererek ben şuraya kıvrılabilir miyim dedim? Kafasını salladı, Onun yatağının ayak ucunda yorgana sarılıp minnacık oldum ve o dizisini izlerken ben onun yanında oracıkta gözlerimi kapadım. Mutlu değildim sadece artık dünya yavaşlıyordu. Biraz huzura benzer bir şey vardı o yorganda ve odanın içinde. Sonra bir de karın çılgınca yağdığı bir akşam Güvenpark metro çıkışındaki yürüyen merdivenle yukarı çıkarken gökyüzüne baktığımda, ortamı sanki gece değilmiş gibi aydınlatan kocaman sokak lambasının ışığında milyonlarca kar tanesi aşağı doğru akıyordu. Ben yavaşça yukarı çıkarken onlar da yavaşça yüzüme doğru geliyorlardı. Etraf bembeyazdı, ışık gözümü alıyordu, gereğinden fazla beyazdı. Sadece merdivenden yukarı çıktım. İşte zihnimi işgal eden bu iki görüntü beni başka bir şey düşünemez hale getirmişti. Neden bu görüntüler şimdi aklıma üşüşüyor veya neden sadece ikisi hiç bilmiyordum. Mutlaka bir ilişkisi vardı ama o ilişkiyi bile düşünüp bulamıyordum. Sanırım bir şeyler çok yanlış gidiyordu ve ben yeniden kendimi sokaklara atıp üşümek istiyordum. Neyseki önümüz baya bir kıştı belki kafamın daha iyi çalıştığı kış günlerinde asıl problemimi bulur belki onu çözmeye bile yaklaşırdım. Şimdilik bununla ilgili söyleyebileceğim bir şey yok. Zamanla ve belki karlı ayazlı günlerin sonrasında ben de aradığımı bulurdum.

Hiç yorum yok: