28 Aralık 2011

Oyuncak Dünya*

çok ciddi dikkat dağınıklığı problemim var. evde hiç ders çalışamıyorum. mesela biraz önce ders çalışmamak için önce türk kahvesi yaptım, türk kahvesi içerken ders çalışılmaz diyip (böyle bi kural var bilmiyor musunuz?) bi bölüm friends izledim. şimdi de makarna yapıyorum birazdan da makarna yerken ders çalışılmaz diyip bir bölüm daha friends izleyeceğim. arada bu yazıyı yazıyorum bir de. beni mahvedecek şeyin procrastitation olacağını biliyorum. ben tez falan yazamam, o işleri unut sen leyla.

ders çalışmam gereken haftalar boyunca hep kitap okudum. bu arada 2 kitap bitirdim birine devam ediyorum, sanırım yüksek lisansın bana en büyük katkısı daha çok roman okumamı sağlaması oldu. en son john fante'nin toza sor'unu okudum, bitti. gerçekten beni çok etkiledi, en sevdiğim kitaplar listeme de ekledim. üzerine uzun uzun yazmak gerek tabi ama şöyle söyleyeyim kısaca; ambivalansı yazmış fante. okuyucu da okurken aynı şeyi hissediyor zaten. sevip nefret etmek arasında gidip geldim bazen aynı anda severken bi yandan nefret ettim. ne hissettiğimi bilemedim ve bariz bir şekilde rahatsız oldum. bir kitap okuyucuyu rahatsız etmeyi başarabiliyorsa bir de kitabı okurken ve bitirdikten sonra sürekli üzerine düşünme isteği yaratıyorsa o zaman ben o kitabı çok seviyorum.

sevgili dost Sinem'in bana "okuduğum hikayedeki Derya senmişsin gibi hissettim" demesi üzerine bugün hemen gidip aldım Suzan Defter'i. öyle hoşuma gitti ki bir hikayedeki karaktere benzetilmek anlatamam. herkesin bir hikayesi vardır elbet ama başka birinin yazdığı hikayedeki insana yakın olmak, ona benzemek çok farklı bir şey. çok sevdim hayali bir karaktere benzetilmeyi. sanırım bu akşam da ona başlar belki bitiririm bile. nasılsa ders çalışmak benim için geçerli bir seçenek değil, kitap okumak daha mantıklı bu durumda.

sonra bugün bir diğer sevgili dost Sinem (hepimiz sinemiz) bana Barış Bıçakçı'nın bende olmayan ve okumadığım tek kitabı Aramızdaki En Kısa Mesafe'yi hediye etti. dünyadaki en mükemmel hediyenin aslında kitap olduğunu ama insanların kendilerine kitap hediye edildiğinde mutlu olmadıklarını, alacak bir şey bulamamış o yüzden kitap almış diye düşündüklerini konuşmuştukk, üzüldük tabi bu duruma. ama bu durum bizim için hiç geçerli değil tabii, ikimiz de bize kitap hediye edildiğinde aşırı derecede mutlu olan insanlarız. aşırı derecede mutlu oldum tabi ben de bu hediyeye. en kısa zamanda da okuyup bitireceğim. gerçi Barış Bıçakçı'nın tüm kitaplarını okumuş bitirmiş olacağım o zaman ve bunu düşünmek bile kalbimi kırıyor. kim bilir bi daha ne zamana kitabı çıkar, o zamana kadar ben nasıl deli gibi özlerim. neyse şimdilik geleceği çok düşünmüyorum.

bu sıralar hugh laurie manyaklığım hortladı, youtube'dan sürekli hugh laurie videoları izliyorum, adam adeta bir ilah. hem komik hem beyefendi hem ingiliz aksanlı hem çok yetenekli falan ne bileyim bazen bir insanda bu kadar çok iyi özelliğin toplanması insanlık açısından çok adaletsizmiş gibi geliyor. ama bu tarz insanlar olmasa da kimseye hayran olamazdık, birilerine de hayran olmak lazım yani. şu videoyu da lütfen bi izleyin, dev bir kedisin hugh laurie. house da başlasa da izlesek artık yeter bu kadar ara http://youtu.be/OzmbJPMN8yA

me and you and everyone we know ve the future'ı izlenecek filmler listeme ekledim. özellikle the future'ın fragmanı çok etkiledi beni. final dönemi film dönemi olduğundan listeme çok rahat uyacağımı düşünüyorum. şu da fragman http://youtu.be/u2FuwJh8DSs

son olarak tarçınlı türk kahvesi diyorum başka bir şey demeyeceğim.

*şu anda dinlediğim şarkı, eğer cennet varsa benim cennetimde her gün yavuz çetin gitar çalacak, şarkı söyleyecek.

10 yorum:

gokciii dedi ki...

tamam yivrum okur okumaz mail atcam sana :)

o da güzel o da güzel diyorum o zaman ben de.

Abdullah ÖZER dedi ki...

Valla bende ders çalışmak istemiyorum ve nefret ediyorum çalışmaktan ama çalışmak zorunda da hissediyorum kendimi... Tercüman olmuşsun bana :)

Bu arada ders çalışmamak için dolaşırken rastgele gördüm blogunu ve yazını begendim... Bu nedenlede kendimi yorumlama zorunda hissetteim :)

gokciii dedi ki...

öncelikle kolay gelsin ders çalışma işlerinde. şu an çok sıkıntıdayım ya, bi yandan çalışmak zorundayım bi yandan çok sıkıldım ama yarın sınav var, anksiyete dolu bir gece beni bekliyor :) umarım sen daha iyi durumdasındır. bitse de kurtulsak.

ayrıca teşekkür ederim, blogu ve yazımı beğenmene sevindim :)

Abdullah ÖZER dedi ki...

Bugün işyerinde bizim gibi ders çalışmak zorunda olan bi arkadaşıma yazından bahsettim 'hatta dur sana yazıyı okuyayım' dedim ama blogunu bulmak ne mümkün, akşama kadar blogunu bulamadım. Mesaim blogunu aramakla geçti ama sonunda burdayım :) Azmin zaferi.. Umarım sınavın iyi geçmiştir...

gokciii dedi ki...

madem buldun bir daha kaybetme, sonra tüm iş gününü buna harcıyorsun diye patronlar laf falan etmesinler :) sınavım iyi geçti şimdi de ödev yapıyorum. bu yüksek lisansın çilesi bitmiyor bi türlü ama cumadan sonra en azından bi süreliğine özgürüm.

Abdullah ÖZER dedi ki...

http://jeffbuckleyismyelvis.blogspot.com/

Allah aşkına böyle bir adresi kaç gün düşündün :)

Egitim zor iş katlanacaksın başka çare yok...

gokciii dedi ki...

yaklaşık 10 dakika düşünmüştüm. manasını seviyorum ben :) evet biraz fazla uzun ve karışık ama bi kere öğrenince hep aklında kalır :)

Abdullah ÖZER dedi ki...

anlamımı var şimdi onun, gerçekten çok cahilmişim.. Biz gerçekten ayrı dünyaların ınsanlarıyız :)

Bu arada anlamı ne özel degilse :)

gokciii dedi ki...

aslında temelde jeff buckley'i çok sevdiğim için. jeff buckley, çok sevdiği bi müzisyenden "he is my elvis" diye bahsediyor bi yerde ben de onun kendi benzetmesini kullanarak benim onun hakkında hissettiğim şeyi bloguma isim olarak seçmiş oldum. jeff buckley is my elvis! yani.

Abdullah ÖZER dedi ki...

Teşekkür ederim zamanını aldım... Başarılarının devamını dilerim...