12 Aralık 2011

"too much change is not a good thing. ask the climate."*

bence en kötü şey arayış içinde olmak. bir şeylerin eksikliğini hissedip hatta neyin eksikliğini hissettiğini bile anlamadan öyle durmadan aramak çok yorucu. her şey tam olsun da demiyorum, sadece eksik olduğunu hissetmeyeyim diyorum. çok şey mi istiyorum ne bileyim.

eskiden yolda yürürken kimsenin yüzüne bakamazdım, şimdilerde neredeyse herkese tek tek bakıyorum, hiç çekinmeden. baktıkça bakasım geliyor üstelik. eskiden neden korkuyormuşum acaba insanların suratına bakmaktan, hiç anlayamıyorum. hatta metroda karşımda oturan insanlara bile baktığım oluyor. yürürken baktığım kadar değil tabi. yürürken geçip gidiyorlar neticede, karşımda uzun süre oturuyor olmaları hala biraz stres faktörü. ama insanları izlemek güzel. yürürken kafamın içinde hikayeler yazmamı kolaylaştırıyor insan yüzleri.

ders çalışmam lazım sanırım. anne benim çok çalışmam lazım. eğer seneye cardiff'e gitmek istiyorsam şimdi bu bir ay ciddi ciddi çalışmalıyım. sorun şu ki çoook sıkılıyorum ya. inanılmaz sıkılıyorum. hiçbir zaman uzun süreler boyunca ders çalışmadım zaten ama yüksek lisans bambaşkaymış, keyfimin kahyasına sabah akşam işkence etsem az gelir yani. artık ankara'nın çeşitli kütüphanelerine yayılırım. tebdili mekanda ferahlık ararım. bir gün bir kütüphane ertesi gün bir başkası. böyle böyle geçer zaman. bir de istatistik olmasaydı, hoca bugün sınıfın tamamı kalıcak galiba demeseydi. böyle böyle şeyler.

okunacak da ne çok kitap var, zaten ne zaman ders kitabı okumam gerekse sanki zamanımı gereksiz bir şekilde harcıyormuşum gibi hissediyorum. öyle mükemmel romanlar okunmayı beklerken siyasetmiş, kamuoyuymuş, istatistik kitabıymış falan, ne saçma. sahilde kafka bitmeyi bekliyor mesela. sanırım yarı yıl tatilini bekleyecek, biraz daha dayan sahilde kafka.

zooey deschanel ve ben gibbard ayrıldı ya şimdi, üzüldüm be (bana ne oluyosa), ne de güzel uyumlu çift falan diyordum. bu dünyada öyle bir şey yok galiba. sonra aklıma şu geldi, bundan sonraki albümlerinde ayrılıkla ve birbirleriyle ilgili şarkılar yapacaklar mı? ben onların şarkılarını dinlerken psikopatça birbirlerine söylemiş olabilecekleri cümleleri bulup anlamaya çalışacak mıyım? zooey kimle çıkmaya başlayacak, kim olacak o şanslı adam. böyle de magazinsel bir insan olurum anında.

günlük yazmaya mı başlasam. yaşlanıyorum artık hatırlayamıyorum birçok şeyi. gerçi hayatımın eğlenceli kısmının yavaş yavaş bitip sıkıcı ve yaşlanmalı kısmının başladığı bu günlerde günlük yazmaya başlamak saçma olabilir. bence insanlar çocukken kesinlikle günlük yazmalı. eh be aptal çocuk gökçe, neden hiç aklına gelmedi bu. neyse belki yazarım günlük bundan sonra. 23 yaşından sonra başımıza bi de günlük çıkardı derler hakkımda.

yine friends izlemeye başladım. sanırım mutsuzum. mutsuzluğumun derecesini friends izleme isteğimdeki artışın miktarına bakarak anlayabiliyorum. son günlerdeki durum; vahim.

en sevdiğim müzik blogu fuel/friends bir sonbahar mixi paylaşmıştı geçenlerde. yani geçenler dediysem o kadar da yakın bi zaman değil, artık ciddi kış geldi tabi ama öyle güzel bir mix olmuş ki sonbahar-kış-ilkbahar boyunca durmadan dinlemek lazım. bence bi dinleyin.

* bir michael scott cümlesi. evet kendisiyle kafayı bozdum. çok seviyorum. dizi karakterlerine bağlanmaktan vazgeçtiğim gün büyümüş olacağım sanırım.

Hiç yorum yok: