30 Ocak 2008
Yeşil Başlıklı Maddeler Sürüsü
-Six Feet Under çok güzel bir dizi.Tatilde olmamdan dolayı ve de izlediğim başka dizi kalmamasından dolayı ilerliyorum six feet underda.Henüz ikinci sezondayım ama kısa bir sürede bitirmeyi hedefliyorum.Ölüme ve hayata çok farklı bakan ve bir bölüm bittikten sonra üzerine düşündürten bir dizi.Bu özelliği ile özellikle takdirimi kazandı zaten.Ölümle iç içe yaşamak zorunda olan insanların ölümle mücadelerini,ölüm korkularını,aslında insanların ölüm karşısnda ne kadar da çaresiz olduklarını çok güzel gösteriyor,ayrıca hayat bu kadar kısayken bunca küslük niye mesajını da çok ayarında veriyor.Ben de öyle düşünüyorum,Nate'in dediği gibi "Life is too fucking short".
-Ne zamandır okumak istediğim Ahmed Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanına başladım sonunda.Kaç yıldır okumak isterim şu kitabı bir de Tutunamayanlar'ı okumak isterim hep.Bu bitsin sıra onda.Okumak istediğim kitapları ve izlemek istediğim filmleri daha fazla ertelemeyeceğim artık.
-Will Smith'i çok seviyorum,Russell Crowe'a çok pis gıcığım.Hele Sean Penn deyince tüylerim diken diken oluyor,Matt Dillon çok tatlı bir insan ve sonuç olarak Johnny Depp yine Oscar alamayacak bir de akademi Tim Burton' a gıcık.Ben bu yıl oscarları izleyeceğim ama Jack Nicholson'ı görmek için yani o da olmasa bi esprisi kalmayacak zaten.Sweeney Todd'da benim doğum günü hediyem olacaktı ertelediler yine tüm dünya da bana gıcık galiba:)
-İngilizce kursuna başladım,hocamız çok tatlı,sınıfımız çok garip.Ben hala içimden konuşuyorum.Aklıma bissürü şey geliyor içimden çok güzel ingilizce konuşabiliyorum ama dışımdan konuşmaya çalışınca hep unutuyorum kelimeleri bi "neydi ya neydi" havası gitmiyor üstümden bir türlü.İngilizceyi seviyorum bir de ben.4.seviyedeyim 6. seviyeyi bitirince bitiyor bu ingilizce ben bir adım attım en azından haftasonlarımı feda ettim ama olsun be:)
-Msn kişisel iletilerine not ortalamalarını yazan ve de yanına gülücük koyan gerizekalılar var.Evet tüm dünya senin not ortalamanı görsün hep beraber rahatlayalım,bizim de tek merak ettiğimiz oydu zaten şu dünyada.Hayret bir şey ya.Ondan sonra neden sevmiyorsun sınıfını derler.Sevmiyorum kardeşim yarısı mal işte,oh be söyledim rahatladım.
-İnsanlar hakkında garip fikirlerim var.Bazen kendimi çok uzak hissediyorum çoğundan ama yine de dünya insanlarla güzel.Bazen kızsam da dünyayı mahvetseler de sürekli zarar verseler de yine de insanlar olmasaydı daha anlamsız olacaktı her şey.
-Live at Sin-e hayat kurtarıcı gibi bir şey.İyi ki var.
-Reign over me muhteşem bir film,Adam Sandler muhteşem ötesi bir insan.O da iyi ki var.Bu arada reign over me demişken filmde de sürekli çalan Reign o'er me şarkısı acayip güzel,bir şarkıda duyabileceğiniz en etkili girişlerden birine sahip.Pearl Jam ve The Who versiyonları var.Filmde ikisini de duyabilirsiniz ancak benim favorim The Who'nun yorumu.
24 Ocak 2008
Doğum Günü Yazısı Yazdım Kendime
19 Ocak 2008
Rockstar dediğin Jon Bon Jovi gibi olur!
Rockstar diyince benim aklıma gelen ilk isim Jon Bon Jovi.Kendisinde tam bir rockstar karizması var.Bu rock star mevzusu üzerinde biraz kafa patlattım ve ne zaman rockstar kavramı üzerine düşünsem gözümün önünden deri pantalonlu uzun sarı dağınık saçlı 80ler tavrıyla bir Jon Bon Jovi geçiyor.O ayaklı mikrofonu tutuşu olsun,saçlarını geriye atışı olsun,sahnede ordan oraya koşusu olsun tam tam tam rockstar.Kendisinin öyle bir ışığı var,sönmek bilmiyor:) Rockstar olmasa popstar olabilirmiş ya da hangi alanda olursa olsun star olurmuş:) Çok seviyorum ,tapıyorum hatta kendisine karizmasına,sarı sarı saçlarına,dar pantalonlarına,güzel sesine.Geçen gün bu 80ler rock mevzusu üzerine uzun sohbetler ettik de arkadaşımla.Rockstar adaylarımızı da belirledik,zor olmadı aslında birinci belli olunca isimler çıkıyor:Steven Tyler,Axl Rose,James Hetfield,Mick Jagger.Bu 4 isim de muhteşem insanlar olmakla birlikte hala ilk sıramızda Jon Bon Jovi var.Ne yaparsın kafadan çıkmıyor o eşleşme.Jon yani ayrılmıyor gözümüzün önünden.Neyse efendim işte böyle 80ler rock müziği sohbetlerinden sonra canımız çok çekti, dedik bir Bon Jovi konseri olsa da gitsek:)Güzel olurdu tabii.Ne yazık ki sıfıra yakın bir olasılık.Biz de düşündük o zaman 80ler müziği yapan grupları dinlemeye gidelim.Ankara'da grup mu yok kardeşim gideriz izleriz üstüne istek bile yaparız bir "living on a prayer" isteriz çalarlar
dedik.Her şeyin bir çözümü var.Belki gözlerimiz rockstar karizmasını arayacak ama olsun o kadar da:).Amcalar müzik yapmayı bırakmadan izleriz umarım.O sahne enerjisini canlı canlı görmek güzel olur.Aslında ben onları 80ler halleriyle izlemek istiyorum,hayalim o.Yani bir deri pantalon olmadan ya da ne bileyim o 80lere özgü saçma ve değişik hareketler olmadan tadı çok çıkar mı bilmem:) Son söz:Rockstar dediğin Jon Bon Jovi gibi olur,bir de bir insan hiç mi yaşlanmaz ya,bu adam yaşlanmıyor öyle de bir şey var.Demek ki rockstar yaşlanmaz da.Bir rockstar olmak için ne yapmalıyız diye merak eden varsa ya da googleda bu şekilde arayıp bu bloga gelen olursa uzun uzun Jon Bon Jovi'nin fotoğrafına baksın başka cevaba ihtiyacı yok:)Buraya bir de cila niyetine "you give love a bad name" videosu eklemek isterdim ama yine Youtube'a erişimi yasaklamışlar.Ne diyebilirim ki,aslında diyecek çok şey var da başka bir yazının konusu.80ler ya,şaka gibi
17 Ocak 2008
Zamanda geriye doğru
16 Ocak 2008
My Blueberry Nights
Nerden başlasam bilemedim.Bu filmi seyrtemek istememin asıl sebebi Norah Jones'tu aslında.Nasıl bir performans göstereceğini merak ediyordum.Kendisini çok severim,sesini özellikle.Aynı zamnda yüzünü hep çok güzel bulmuşumdur.Beyazperdeye yakışacağını düşünüyordum,uygun bir yüzü var.Wong Kar Wai de aynı şeyi düşünmüş olacak ki filminde Norah Jones'a rol vermiş.Hem de oyunculuk dersi almasına bile izin vermeden.Bence çok da güzel olmuş, birkaç yer dışında oldukça iyiydi Norah Jones,çok yakışmış bu filme her şeyiyle.Filmde sadece Norah Jones yoktu tabi ki.Güzeller güzeli Jude Law,Natalie Portman ve Rachel Weisz da My Blueberry Nights'ın diğer oyuncuları.Yıldızlar topluluğu gerçekten:)Hım ben bir de Wong Kar Wai den bahsedecektim.Daha önce herhangi bir filmini izlemedim.Ama in the mood for love hakkında çok şey duydum.Onu bi ara mutlaka izlemem lazım.Yönetmenin sinema dilini çok beğendim ben.Renkleri,kadrajları,hareketi çok beğendim.Işıklar ve renkler özellikle.Görsel olarak çok tatmin ediciydi.Her sahne güzel bir fotoğraf karesi gibiydi.Bir de unutmadan filmin müzikleri çok hoş,özellikle Cat Power'ın "the greatest" şarkısı filmin çok güzel yerlerinde çalmaya başlayarak görsellikle çok güzel bir bütün oluşturmuştu.Sevdim ben bu filmi:).Romantik bir yol filmi olmasıyla zaten daha izlemeye başlamadan bile gönlümü kazanmıştı ki izledikten sonra haksız çıkmadım.Afiş de pek güzel,pek:)Cat Power-The Greatest
14 Ocak 2008
Ne diyorum ki ben?
Peki ya neden onlar çaba göstermiyorlar.Neden insanlar bu kadar hazırcı.Neden ben kendimle ilgili her şeyi anlatmak zorunda kalıyorum ve neden bazı insanlar tanımadan yargılamayı bu kadar seviyorlar?Onlar tanımaya çalışsalar ya beni,yavaş yavaş anlasalar ya.Benimle zaman geçirdikçe küçük ipuçlarını birleştirip bütünü görseler ya.Ben böyle olmasını seviyorum.İnsanları yavaşça tanımayı,çözmeyi.Karşı taraftan da aynı şeyi bekliyorum sanırım ama olmuyor ne yazık ki.Sonra böyle düşündüğümü birilerine söylediğim zaman her şeyi karşı taraftan bekleme,sen de bir şeyler yap,yok şudur budur diye akıl vermeye kalkıyorlar,sinirleniyorum.Benim ne demek istediğimi bile anlamıyorsun ki sen ben sana daha ne anlatayım kendimi,bırak ya diyorum,üşeniyorum konuşmaya o andan itibaren daha fazla laf anlatamayacakmışım gibi hissediyorum ve Scrubstaki JD gibi hayallere dalıyorum:) bu noktadan sonra iletişim tamamen kopuyor zaten.
Sonra zaman geçiyor,eğer beni kıran sözleri söyleyen kişi çok da umursadığım bir insan değilse,unutuyorum,aklıma bile gelmiyor,sadece bir süre üzüldüğümle kalıyorum.(bu konuda çalışmam lazım)Ama çok değer verdiğim bir insanın sözleriyse beni kıran,işte onu unutmam imkansız oluyor.O hep benimle,içimde bir yara olarak kalıyor.
12 Ocak 2008
Temalı Paylaşım
Beck-True Love Will Find You In The End
Travis-Love Will Come Through
Hadi ordan diyesim var,demeyeceğim(şarkılar çok güzeldir orası ayrı ama fazla umut taşıyan isimlerinden hoşlanmadım bugün)
en güzeli en gerçeği,en bana uygunu da budur,ne güzel bir şarkıdır bu,nasıl güzel sözler,çok acıtıyor:
The Smiths-Last Night I Dreamt That Somebody Loved Me
No hope,no harm
Just another false alarm
9 Ocak 2008
Anılarda...
Ne kalır ki bizden geriye?Birkaç fotoğraf,birkaç video,yazdığımız birkaç sayfa yazı,ve sevdiklerimizin aklında kalan anılar.İyi ki o gün bu fotoğrafı çekmişiz de o anı dondurmuşuz diyecek insanlar.Sanırım hayat da sadece bundan ibaret.Hepimiz iz bırakmak isteriz ya işte bizden geriye kalan bizi seven birkaç insanının aklında kalanlar,anılar,onların yaşam süresi boyunca onlarla birlikte yaşayacak olan biz.Ve anılar,zamanı dondurduğunu iddia eden fotoğraflar bir de.Onlar da olmasa kim inanır bir zamanlar yaşadığımıza.
Bana yeter de artar bile birkaç insanın aklının bir köşesinde onlarla yaşamak,dost sohbetlerinde adımın anılması,şerefime kadehlerin kaldırılması.Daha ne isteyebilirim ki.Bir anı olarak bir dost olarak akıllarda kalmak yeter bana.Başka bir iz bırakmaya da gerek yok.Birkaç fotoğrafım olur bir de dostlarla birlikte çekilmiş.Başlar ve biteriz.Başka bir zamanda başka bir yerde yine birlikte oluruz,belki de olmayız,Olsun...
8 Ocak 2008
The Decemberists’i buldum,mutlu oldum
Bu güzeller güzeli grupla tanışma hikayem how i met your mother’ın ikinci sezonundaki ted mosby,the architect adlı bölüme dayanır.Tabi ben o zaman tanıştığım grubun The Decemberists olduğundan bihaberdim.Bölümün çok güzel bir yerinde çok güzel bir şarkı başlamıştı.I’m nothing of a builder but here i dreamt i was an architect diyordu.Ben de vay be demiştim içinde architect geçen bu şarkıyı nerden bulmuşlar.Helal olsun demiştim.Sonra aradım durdum bu şarkıyı,bulamamıştım.Üzülmüştüm tabi bulamayınca:).Sonra günlerden birgün last fm sayflarında ordan oraya dolaşırken(ki bu benim internette yapmayı en çok sevdiğim şey) The Decemberists grubunun sayfasına denk gelmişim.Birden top tracks last week bölümündeki şarkıların içinde here i dreamt i was an architect adlı şarkıyı görünce aha işte bu dedim,şimşekler çaktı.İçim huzur dolmuştu.Bir yıl aradan sonra aradığım şarkıyı bulmuştum tesadüfen(last fm süpersin,seviyorum seni)Sonrası güzellik işte.Şarkıyı bulmakla kalmadım sevdiğim bir grup daha kazandım.Bir de kendilerinin last fm de pek bir dinlenir olduğunu öğrendim.Müzik zevki güzel insanlarla dolu bir camia bu last fm zaten:)
Tüm albümlerini ve dolasıyla da tüm şarkılarını dinlemedim ancak haddim olmayarak bir The Decemberists top 5 i yapmak istiyorum.Dinleyebildiğim kadarıyla en çok sevdiğim 5 şarkı.Çok güzel grup ama güzel müzik yapıyorlar;)
- we both go down together
- here i dreamt i was an architect
- engine driver
- red right ankle
- the crane wife 3
- on the bus mall(bonus)
5 Ocak 2008
2 Days in Paris
Son zamanlarda izlediğime en memnun olduğum filmlerden biri oldu 2 days in Paris.Filmdeki ince mizah Julie Delpy'nin eseri tabi ki.Ne kadar da zeki bir kadın(son 2 gündür ben de sürekli ne kadar zeki bir kadın diye tekrarlıyorum kendi kendime).İnanılmaz güzel göndermeler,2 kültür arasındaki farkı çok güzel anlatan detaylar vardı.Adam Goldberg vardı bir de.Kendisinin öylece durması yeter zaten gülmek için.Çok güldüm,çok.Sinemada böyle gülmeyeli uzun zaman olmuştu gerçekten.Adam Sandler olmayınca gülemiyordum ben komedi filmlerinde,güzel bir istisna oldu 2 days in Paris.Belki karakterler çok abartılmıştı ama sanırım öyle olmasydı film bu kadar komik gelmezdi bana.Aslında film malzemesini Amerika ve Avrupa kültürleri arasındaki büyük farktan alıyor.Tabi bir de kadın erkek ilişkileri var,olmazsa olmaz.Güzel Paris sokakları var bir de.Akıcı bir anlatım,muhteşem diyologlar,her şey çok güzeldi yani.Julie Delpy ne muhteşem bir insan.Kendisinin yeni projelerini sabırsızlıkla bekliyoruz.Yazsın,oynasın,yönetsin,söylesin.