how i met your mother etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
how i met your mother etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Temmuz 2009

Biraz Gerçek Biraz Rüya

Bugün Bradley Cooper'ın fotoğraflarına bakarken gözlerim doldu, neler oluyor bana yahu. Tamam adam bir adonis, başlı başına bi dünya, karizma kelimesinin görsel karşılığı ama bu kadar da olmaz, bunun için ağlamaya gerek yok ki :) Benim ağlama düğmemin ayarları bozuldu resmen, yalama oldu. Mutlu, mutsuz, güzel, kötü, garip her şeye ağlar oldum :) Ha bi de The Hangover eğlenceli bi film olmuş, sadece Bradley Cooper oynuyor diye değil vallahi eğlenceli.

How I Met Your Mother'ı bilmem kaçıncı kere yeni baştan izliyorum. Açık ara "en çok izlediğim şey" oldu artık. Ama o kadar güzel ki replikleri ezberledim, hatta evde onlar gibi konuşmaya başladım, hayatımın her olayında himym'dan verecek bir örnek buldum, izlemeyenlere izlettim sonra onlarla bir how i met jargonu oluşturdum. hem o kadar izlememe rağmen bazı esprileri daha öncesinden fark etmediğimi fark ettim. Her izleyişimde yeni bir şey, so awesome.

Ben geçen gün blink-182'yu özledim. Two guys and a girl'in bi bölümde çıplak şarkı söylüyorlardı. Ana dedim bunları görmeyeli yıllar oldu, sonra gittim birkaç tane eğlenceli şarkı dinledim. Bunların boybandlerle dalga geçtikleri bi klipleri vardı onu hatırladım güldüm :)

Two guys and a girl demişken bir himym kadar olmasa da süper bi dizi. Çok komik ayrıca Michael Bergen gibi bir karakteri barındıryor içinde. Ben cnbc-e de izlerdim ordan aklımda çok komik olduğu kalmıştı sadece, linkleri buldum indirdim, hafızam beni yanıltamdı süper süper. Bundan sonra aklımda çok komik diye yer eden diğer bi dizi That's 70s Show'u izleyeceğim. Önce Supernatural ama. Israrlara dayanamadım daha fazla.

Greenday'in Time of your life şarkısı beni çok hüzünlendiriyor. How I Met'in 2. sezon son bölümünde barney ve tedin konuştuğu son sahnede çalan şarkının adı "sea green, see blue" jaymay adında bi abla söylüyor ve inanılmaz güzel. Travis'in my eyes şarkısı her durumda neşeli geliyor, elliott smith'in XO albümü o kadar güzel ki bir de jason mraz I'm yours'u söylerken huzur buluyorum. Daha çok var...

Maddeli yazı yazma işini yeniden sevmeye başlıyorum galiba. Bir de başlık bulabilsem.

Hayatımın en filmsel rüyasını da gördüm. Resmen romantik komedi çektim rüyamda, çok eğlenceli ya :)

5 Mart 2009

ROBIN
Why don't I want that more?
I want to want that.
Am I wired wrong or something?
Well, what if I'm just a... a cold person?
Tonight Mike was willing to look like a complete idiot for me, but I couldn't be Gretel.
Why can't I be Gretel?

16 Ekim 2008

Yazası Gelen İnsan: Ortada Kuyu Var Yandan Geç*

Her şey çok hızlandı birden. Günler nasıl geçiyor ben henüz anlayamadım. Eve geldiğimde bitmiş oluyorum, hem zihnen hem de bedenen ancak bu yıl okulumu ve bölümümü çok acayip sevdiğim için bu duruma ses çıkarmıyorum. Koşullara ayak uydurmaya çalışıyorum ki evrimsel olarak sahip olduğumuz bir özelliktir bu, hayatta kalmaya yarar. Ben hayatta kalmayı başarıyorum hem de büyük bir azimle bu defa. Yorucu olan her şeyle mücadele edecek gücüm varmış. Geçen yıl okuldan ne kadar uzak olduğumu ve özellikle ikinci dönem başlamasın diye yakınıp durduğumu hatırlıyorum, hatta buraya bile yazmışım. Şunu söylemek isterim ki beni heyecanlandıran tek ders dediğim sinema dersimden a1 aldım :) En çok da o nota sevindim hepsinin içinde çünkü o ders için de çok uğraştım, ekip çalışması olması gereken filmin her şeyini tek başıma yapmak zorunda kaldım takım arkadaşlarım ultra mükemmel insanlar oldukları için. O zaman bu duruma çok sinirlenmiştim ama şimdi dönüp baktığımda o koşturmacanın çok yararlı olduğunu görebiliyorum, üstelik hayatımda başardığım somut işlerden biriydi, ortaya bir şey çıkarma hissi gerçekten güzelmiş. Sadece sinema dersi değil, ölesiye korktuğum projenin yapılacağı ders için de çok büyük mücadeler verip kocaman emekler harcadıktan sonra ortaya inanılmaz güzel bir şey çıkınca "vay anasını be bunu biz mi yaptık şimdi" diye yaklaşık 1 hafta kadar gurur duymuştuk kendimizle.(sonra geçti:)) İnsan olayın içinde olunca hergün küfrederek yapıyor işleri, öleceğini zannediyor, sanki bir kelime daha duysa beyni patlayacakmış gibi geliyor ama günün sonunda bunların hiçbiri olmuyor ve ancak geriye dönüp bakılınca; o süreci yaşarken çok yorucu olan şeyler aslında ne kadar da güzel görünüyor. Ben de bunları bildiğim için bu sene geriye dönmeyi beklemeden, sürecin içindeyken fark etmeye çalışıyorum her şeyi. Başarması pek kolay değil ama sürekli bi kendime telkinler ve farkındalık anlarıyla sağlayabiliyorum bunu. Sanki ben değiştim şu son 4-5 ayda, daha farklı hissediyorum, bakış açım değişti birçok olaya karşı ve bunu fark etmek de beni sevindiriyor. Eskisi kadar korkmuyorum galiba büyümekten, daha önce burada yazdığım gibi ödüm patlamıyor sonlardan, bitişlerden. Her şey olması gerektiği gibi gidecek, bunu biliyorum, her saniye iyi hissetmiyorum ama en azından büyük yıkımlar yaşamıyorum. Canım çok yazmak istediği için bir anda döküldü bunlar içimden, Böyle işte yazdım durdum şimdi okumaya kalksam kendimin de anlamayacağı bir şeyler yazmış olduğuma eminim, ama okuyacağım. Gerekli düzeltmeleri yapmak için:)

Madem yazasım var, son zamanlarda okuduğum kitaplardan da bahsedeyim. 4 kitabı aynı anda okumaya çalışıyorum şu sıralar, daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım ama çok da zor değilmiş. "Yeraltından Notlar"a başladım, henüz çok başındayım. Gözlem görüşme derslerinden sonra haftada bir kez okuduğum Irvin Yalom kitabı "Bağışlanan Terapi" var yine başka bir Irvin Yalom kitabı(yeni kitabı) "Güneşe Bakmak, Ölümle Yüzleşmek" var, bir de acayip hızlı bir giriş yaptığım ama sonra yavaşladığım "Tutunamayanlar" var. Okuyorum işte yavaş yavaş, acelem yok. Okuduğum kitaplardan bahsetmişken izlediğim filmlerden de bahsedeyim biraz:

"İklimler"'i izledim acayip beğendim, sırada Mayıs Sıkıntısı var, vizyona girince de Üç Maymun'u izleyeceğim, heyecan yaptım. Ayrıca "Mustafa" için de acayip heyecan yaptım, fragmanını ne zaman görsem tüylerim diken diken oluyor, müzikleri çok muhteşem olmuşa benziyor. Goran Bregoviç'i seviyorum, her ne kadar kendisinin konserinden elimde olmayan nedenlerle yarıda çıkmış olsam da bi dahaki konserinde asla böyle bir şey olmayacak. Can Dündarla birlikte Ntv'de bir programa konuk olmuştu, ben o programı izlerken Can Dündar'ın ne kadar doğru bir karar vermiş olduğunu anladım, Balkan ezgileri ne kadar güzel, Atamıza da ne çok yakışacak. Neyse ben başka ne izledim son zamanlarda? Hımmm. Righteous Kill'i izledim. Üstadları beyazperdede yanyana görmek büyük bir olaydı ama onun dışında filmin aman aman bi yanı yoktu. Benim için tek esprisi bu sinema tanrılarını birlikte görebilmek ve tüm mimiklerine kadar incelemek oldu. Yaşlandıklarını biliyorum ama hiç ölmesinler istiyorum, sonsuza kadar yaşasınlar istiyorum,ben öleyim onlar yaşasınlar, o derece yani. Sonracığıma "Dead Man'" izledim, inanılmaz beğendim, benim sinema anlayışımın üzerine cuk diye oturan bir film gerçekten, görsellik konusunda inanılmaz şeyler var, ayrıca hikayesi ve mizahı muhteşem. Johnny Depp oyunculukta muhteşem, favori filmlerim arasına girdi kısacası. Bunun üzerine bir de Coffee and Cigarettes aldım, hepsini izlemedim, bölüm bölüm izliyorum hepsini bir seferde tüketmiyorum. Sinemaya gitme fırsatım olursa Tropic Thunder'ı izleyeceğim, çok komik olduğunu duydum ayrıca Robert Downey Jr. nasıl oynamış çok merak ediyorum :)

Şu an için House'un 4. bölümünün kazasız belasız yüklenmesini istiyorum, 3. denemem çünkü bıktım şu bozuk linklerden. Ayrıca How I Met Your Mother'ın 4. bölümü ne kadar süperdi öyle. Artık herkese Himym sevdirme gibi bir amaç edindim, izlemeyen herkese zorla izlettiriyorum,sonra zorla himym geyiği yaptırıyorum, çok mutlu oluyorum, herkes izlesin bu diziyi.
Haftaya Çeşme'de olacağım, ilk defa göreceğim Çeşme'yi. Yaz mevsiminde değilde bir sonbaharda görmek kısmet olacak bana, ama olsun sonbahar her zaman yazı döver, özellikle denizli memleketlerde, Ankara'da zaten döver onu söylemeye bile gerek yok, bir de en güzel mevsim kış. Benim gibi bir kış çocuğu için kışın gelmesi büyük bir şölen, kazakları ve sıcak çikolataları seviyorum, bereleri hiç sevmiyorum ama o yüzden sinüzit denen illetten hiç kurtulamıyorum.

Gerçekten bu kadar, bitti yani. Daha başka da bir şey yazamayacağım, yoruldum, boynum tutuldu.
*Oradan, Buradan, Şuradan
Düzeltme: Irvin Yalom'un adını yanlış yazmışım, utanıyorum kendimden.Nasıl böyle bir hata yaptım hiç bilmiyorum:(

24 Eylül 2008

--------------- ******* ---------------

Her biri birer kaya ağırlığında olan güzide ders kitaplarımla resmen aşk yaşıyorum.Bu kadar ağır ve kilosuyla doğru orantılı fiyatlara sahip ders kitaplarını böyle sevip, sahipleneceğimi hiç düşünmezdim ama hayat bu işte süprizlerle dolu hatta daha klişe olmak gerekirse (neden gereksin) her şey mümkün. Bu yıl tam bir inek olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyorum,halimden de memnunum. Bilim aşkıyla yanıp tutuşan bir insan kıvamına geldim sonunda, daha ilk günden kişilik ve anormal psikolojisi kitaplarımın ilgili bölümlerini okudum, durduramıyorum kendimi birazdan ilgisiz bölümlerini de okuyacağım. Hatta utanmadan geçen yılın kitaplarında araştırma konumuzla ilgili tarama bile yapacağım. Gözlüğüm başımı ağırtmasın da rahat rahat okuyabileyim istiyorum,öyle yavan isteklerim var şu an için.

Bugün alışverişe gittim, üstüme başıma bir şeyler alayım diye, ama hiçbir şey bulamadım. Ya tüm giyim markaları zevksizleşti ya da ben. Hiç mi bir şey beğenemez insan, mağazalarda kızlar ellerinde bir sürü şey heyecanlı heyecanlı alışveriş yapıyorlar, deniyorlar, alıyorlar, bense sadece bakıyorum ve tiksiniyorum. Sanırım paramı bu çaputlara vericeğime 2 dvd 2 kitap alırım en azından bir işe yarar düşüncesiyle gezince mağazalarda, bir şey beğenemiyor insan. Ancak gerçekten başka bir isyanım daha var ki iki gıdımlık bez parçaları bile ne kadar pahalı olmuş arkadaş, kazaklara filan zaten yaklaşılmıyor. 2 kazak 2 gömlek alsa insan ayın yarısı aç oturmak zorunda kalabilir. Ya da ben harbiden parama kıyamıyorum, anlamadım gitti. Şimdilik eskilerle idare edeceğim gibi duruyor, ilerleyen günlerde yeni bir şeyler almayı tekrardan deniyebilirim.

How I Met Your Mother süper döndü, 3 kere izledim ama doymadım, artık 2. bölüm gelene kadar izlenme sayısı 10a falan çıkar:) Bu yıl da Emmylerde Neil Patrick Harris'e ödül vermedikleri için sinirliyim, hem de çok sinirliyim, zaten Hugh Laurie'ye de ödül vermediler ayıp bir şey yani artık.

22 Eylül 2008

How I Met Your Mother Üzerine Tahminler, Beklentiler, İstekler ve Heyecan*

Malumunuz dünyanın en güzel televizyon dizisi How I Met Your Mother'ın 4. sezonu bugün başlıyor ya ben de bir HIMYM yazısı yazayım dedim, blogum şenlensin, güzelleşsin. 3.sezonda neler oldu 4. sezonda neler olacak çerçevesi etrafında bir şeyler karalamak istiyorum.
Üçüncü sezona sondan bakacak olursak galiba sezonun en ilginç olayı Barney ile Robin arasındaki yakınlaşmaydı, beklenmeyen bir şey değildi bu aslında dizinin sevenleri tarafından çünkü 3 sezon da Barney-Robin uyumu üzerine bölümler izlemiştik, bazen yakıştırmıştık. Dördüncü sezon içinse benim tarafımdan en çok merak edilen konu Barney'nin Robin için yapacakları, değişimleri, hislerini nasıl ifade edeceği Robin'in Barney'nin duygularına nasıl karşılık vereceği ve tabi ki Ted'in vereceği tepkilerdir. Sanırım dördüncü sezonun çekirdeğini belirleyecek konular bunlar olacak. Pek tabi ki bunların yanında sezonun başında Ted-Stella maceraları izleyeceğizdir ancak kendisinin anne olmadığını düşündüğüm için sezonun ortalarına doğru Ted ve Stella ayrılacak Ted yine bir saçmalama dönemi yaşayacaktır. Yani bu benim öngürüm ilerleyen haftalarla belgeleriyle ahanda yazmıştım diye sizleri bu yazıya yönlendiririm :)
Üçüncü sezonda anne göndermelerini fazlasıyla izledik, senaristler belki de düşen reytinglerin etkisiyle anneyle ilgili gizemler yaratmaya başladılar aslında iyi de oldu, yeni sezonda da bu şekilde gideceklerini tahmin ediyorum. Belki bu sezonun son bölümlerinde anneyle ilgili çok önemli birkaç ipucu verebilirler bize yine de 4. sezonun herhangi bir kısmında anneyle tanışacağımızı düşünmüyorum.Gelelim Victoria olayına; bu sezon Victoriayı görmek beni şaşırtmayacaktır hatta Stella-Ted ayrılığının nedeni olabilieceğini bile düşünüyorum Victoria'nın gelişinin.Belki de hiç gelmez Victoria ama tedmosbyisnotajerk.com diye bir site açtığından mütevellit kendisinin yakışıklı mimarımızı unutmadığını varsayıyorum. Bu sezon olabilecek en kötü şey ise Marshall ve Lilly'nin taşınmaları olur. Eğer yamuk apartmanlarına taşınırlarsa o dinamik bozulur gibime geliyor ki bence senaristler bunu düşünüp ev işini ertelemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Ayrıca evli çiftimiz bir bebek sahibi olurlarsa da yanlış olur gibi görünüyor, bu şekilde korumaları lazım olayı, çünkü himym arkadaşlık çerçevesinde dönen bir dizi durup dururken bir aile sitcomuna çevirmenin alemi yok. Bu kadro ve işleyiş bozulmasın. Yeni sezonda da dizide konuk oyuncular görecekmişiz, Stella'nın kardeşini görcekmişiz mesela, yine aralarda meşhur isimlerle süslerler gibime geliyor. Bu güzelim diziyi Britney Spears konuk oldu diye izleyen bir sürü insan olmuştu geçen yıl, onun olduğu bölümlerin oldukça yüksek reyting alması beni çok sinirlendirmişti ama napalım. Dizi yayından kalkmasında ne kadar yavan insan varsa bir görünsün,razıyım yani. Güzel bir dördüncü sezon olsun, -tersi pek mümkün değil aslında söz konusu How I Met Your Mother olunca.- Heyecan yaptım, oturdum makale gibi HIMYM yazısı yazdım. Anca yarın akşam izleyebileceğim, saatleri sayıyorum anlayacağınız.


* Başlığı da makale başlığı gibi oldu valla:)

2 Haziran 2008

And they want us to grow up**

Karpuz yedim , hiç özlememişim bunu fark ettim. Neden insan karpuzu özlemez ki yani, o kadar zaman oldu yemeyeli, neler oluyor bana:). Özlememişim ama yerim, çok yararlı bir meyve kendisi bilindiği üzere, lifli meyveler çok acayip yararlı oluyormuş. Zaten herkes biliyordur da benden söylemesi.

How I Met Your Mother'da başa sardım, 1. sezondan tekrar izliyorum. Uzun zaman olmuş birinci sezonu izlemeyeli. Birinci sezondaki her bölümü daha önce 3 kere falan izledim ama uzun zaman olmuş yine de, baştan başladım. Yüz kere izlesem bile, bu diziye sonsuza kadar gülebileceğimi anladım bir kez daha. Dünyanın en güzel dizisi ya, 4. sezon için şimdiden heyecanlıyım, Barnacle'ın maceralarını merakla bekliyorum. Benim için Lost'tan daha merakla bekleniyor HIMYM.

The Air I Breathe diye bir film izledim. Şu kesişmeli hikayelerden biriydi, fena değildi ama işte artık bu hikayeler de bana sıkıcı ve zorlama gelemeye başladı. Brendan Fraser süper bir performans göstermiş mesela, şaşırmak için izlenebilir, oyuncu kadrosu da güzel. Yani aslında izlerken etkilemişti beni ama şimdi düşününce bir eh diyesim var nedense.

Tatilin değişik etkileri var insan üzerinde. Zaten tembel olan bünyeler için tam bir uyuşukluk ve aman boşver havası ekliyor, yani bana öyle oluyor. Tüm gün hiçbir şey yapamsam oturup duvarlara baksam da günümü geçirebilirmişim gibi. Ama bu hiç yararlı bir şey değil. Yaratıcılığı köreltiyor. Yaratıcılık üzerine çalışan bir araştırmacı var ismini yazmam çok zor şimdi zaten adını da hatırlamıyorum ama baya uzun bi isim. O demiş ki hergün dikkatiniz çeken bir şeyi izleyin, hergün bir insanı şaşırtın ve birilerinin sizi şaşırtmasına izin verin. Daha bir sürü şey demiş de ben bu kadarın ı hatırlıyorum. Bunları bir yerlerinden atmamış bu arada, birçok alanda çok yaratıcı 90 kişiyle yaptığı görüşmeler sonucu böyle bir şeyler oluşturmuş, her neyse. Bence insanın ilgisini çeken bir şeyi izlemesi gerçekkten ama gerçekten yaratıcılığa katkı sağlıyor. Daha farklı görmenizi sağlıyor bazı şeyleri. Biraz gözlemci olun derim ben, neler oluyor bitiyor bakın etrafa, insannların davranışlarını izleyin, bir tavır, bir bakış çok şey katabilir hayatınıza, belki de katmaz bilmiyorum aslında:)

Öyle bir his var ki içimde her zaman, ve ben o kadar bıktım ki bundan, o kadar yoruldum ki. Six Feet Under'da Claire "her şeyden nefret etmekten çok sıkıldım artık" demişti. Onun karakterini düşünürsek böyle bir söz söylemesi bana ilginç gelmişti. Ama bir insan sürekli aynı rahatsız edici duyguyla yaşıyorsa, başlarda bunu bir ayrıcalık olarak görse bile zaman geçtikçe bu çok ağır geliyor, artık insan kendine gıcık olmaya başlıyor. Ben çok yoruldum bu duygudan ve aklımdan çıkmayan bu saçma düşüncelerden.

**We don't want to get a job (Fifa 2000'i özlemek, 2000 yılını özlemek)

21 Mayıs 2008

Bir Çıldırış Anı

Şu finaller bi bitsin, ödevler bi teslim edilsin ben çok mutlu olacağım. Valla bak acayip mutlu olacağım. Mutluluktan kendimi şaşıracağım hatta. Bitsin yeter ki. Zaman geçer nasılsa. Evet evet geçer, sorun yok yani. Şu an berbat bir durumda olsam da sonra kesinlikle mutlu olacağım.


Ayrıca facebookta all men should look like Johnny Depp diye bir grup var ben de ona katılmıştım ama geri alıyorum, geri aldım valla bence erkekler Johnny Depp' e benzemesin ben çok karşıyım artık, acayip karşıyım. Ne gereği var, bir tane Johnny Depp tüm dünyaya yeter kanımca. Sonra o benzerleri insanın garip şeyler yapmasına neden oluyor, benden söylemesi. Benzemesin erkekler Johnny Depp'e:)

Bir de ben how i met your motherın sezon finalinden bahsetmek istiyordum ama zamanım yok galiba. Yani olsa uzun uzun yazacağım. 3 sezonluk how i met your mother da ikinci defa bir bölümde gözlerim doldu, ilk defa da ağladım. Tamamen benim dengesiz duygu-durumumla ilgili olabilir bu ağlama şeysi ama barneyciğime kıyamam ben,hem bir de Thom Yorke'un ağlak sesini sokuşturmuşlar araya, ben ağlamayım ne yapayım?

26 Mart 2008

Erkekler gömlek giysin,Ted anneyi bulmasın!

Ben erkek olsam sürekli gömlek giyerdim.Erkeklere en çok yakışan şey gömlek çünkü.Özellikle de siyah gömlek.Şimdi siyah gömlek ilk sırada,ikinci sırada siyah üzerine hafif gri uzunlamasına çizgili gömlek var.Daha sonra da her çeşit gömlek,renkli,kareli,oduncu gömlekleri(hala oduncu gömleği denmiyor sanırım 90larda kaldı "oduncu gömleği" lafı) Bu işin ustası hayatımızı aydınlatan günlerimize neşe ve mutluluk katan süper dizi How I Met Your Mother'ın Ted'i.İşte erkeklerin yapması gereken bu.Ted gibi giyinmeleri lazım:) Çeşit çeşit gömlekler içine t-shirtler.Budur , olay bu kadar basit.Ben çevremdeki her erkeğe gömlek giyin diyorum ama beni pek takmıyorlar,hayır bir şey biliyorum da söylüyorum.Yakışıyor işte üstelik çeşit de çok.Erkek olup güzel giyinmek çok kolay aslında da neyse.Ted zaten her şeyiyle ideal erkek,böyle çoğaltıp kopyalarını dünyanın çeşitli bölgelerine dağıtmak lazım.Özellikle S03E13 de kendisini mıncıklamak istemek,takdir etmek,bebek sevme sesiyle ay canım yirim seni demek suretiyle geçici bir sırıtma yerleştirdim suratıma.Nedense 3. sezonda en sevdiğim bölüm oldu 13. bölüm.Britney Spears'in iticiliğine rağmen.Barney yine efsaneydi,telefonda britney'i azalarken gülmekten öldüm,aşmış insan.Şu anne ortaya çıkmasın lütfen,anneyle tanışınca dizinin bitmesi muhtemel ve ben istemiyorum,tanışmasın anneyle falan takılsın işte böyle.Annenin partide çarpıştığı kız olmadığına eminim kesinlikle yemdi o.Anne dövme doktoru da değil bence.Her ne kadar St.Patrick's day partisinden erken çıktım ayakları yapsalarda,değil.Olmasın mümkünse,hoş Ted'in ayarladığı o muhteşem 2 dakikalık buluşmadan sonra bu adamla evlenilmez mi yani,evlenilir valla.Ama anneyi görmek istemiyorum ben dizi bitmesin diye Tedciğimiz bi süre daha yalnız ve geçici ilişkileriyle yaşayacak ama olsun daha 30 bile olmadı yani.Neyse ben nerelerden buraya geldim,gömlek diyordum.Gömlek çok önemli.Barney'nin 12.bölümde giydiği takım elbiseye de bayıldım bayıldım.Gözlerimi alamadım o yeşil ceketten:).Green suit up.
"I’m not some top 40 song, easily digestible. I require time, and multiple listens. I’m Stairway to Heaven”"
"Wow, Roger Daltry just rolled over in his grave. That’s not the right guy is it? He’s not even dead is he?"
"Ted, every little boy wants to grow up to nail the doctor or the lawyer, but someone has to nail the receptionist."
:) :)
How i met your mother'ı sevme nedeni işte bu.
Ted Stairway to Heaven'dan güzel.

Fotoğraf şu siteden.