11 Mayıs 2008

Spor Haberleri

Roland Garros başlayacak çok yakında,sevinç içerisindeyim.Bir tenis aşkım tuttu gene sormayın valla.Geçen yılki plan geçerli.Sabahtan akşama kadar eurosport ve tenis.Matts Wilanderın güzel yorumlarıyla güzel toprak kortlarda şöyle bir doyasıya tenis izleyeyim yahu.Grand slamları seviyorum,tenisin magazin kısmını takip etmek de eğlenceli hatta maçlarda kim ne giymiş,yeni neler varmış,renk uyumları nasılmış diye bakmak bile eğlenceli.Yanlış anlaşılmasın tenisi bu sebeplerle izlemeiyorum ama tenisten maksimum keyif çıkarma yöntemlerim saymakla bitmez.Hele aile üyeleri ile izlediğimiz maçlar ayrı bir güzel,hatta süper oluyor.Dizi izler gibi yorumlar,yorumlar havada uçuşuyor.

Realimin şampiyonluğu üzerine Cimbomum da şampiyon oldu.(sahiplaneici insan- nerden benim oluyorsa)Sevindik,mutlu olduk ama abartmadık,ayrıca havai fişeklere hiç gerek yoktu bence gece gece ödümüzü koparmaktan başka bir işe yaramadılar.Benim için bu yılın sahnesi Barcelonalı futbolcuların Reali bekleyip sahada alkışlamalarıydı.Bi duygulandım ben o sahnede(film izlemiş gibi oldum gerçekten o yüzden sahne diyorum) Yani böyle güzel bir şampiyonluk ayakta alkışlanır bence de, güzel de bir kapanış oldu Real Madrid adına.Madrid'e taşınacağım ben söylemiş miydim bilmem, o şehirde bir süre yaşamadan ölemem ben.

Snooker izlemeye başladım.Oldukça eğlenceli ve sürükleyici bir spormuş.Bilardo oynamayı bu yıl öğrendim hoş pek doğru düzgün oynadığım söylenemez,benim gibi küçük bir insan için fazla büyük ıstakalar.Yine de ilk oynayışımda bile güzel kesme vuruşlar falan peh peh.Neyse işte ben böyle bi sevdim bilardoyu sonra tvde ne zaman görsem snooker izlemeye başladım.Bizim oynadığımızla arasında çok fark var biliyorum ama neticede bir sopayla toplara vurma ana mantık. Çok eğlenceli.O'Sullivan amcamız çok başarılıymış kendisini hayranlıkla uzun saatler boyunca izledik,her sporun böyle rock star karizmalı,başarılı oyuncuları var.Onları izlemek her zaman ayrı bir keyif veriyor.Bir de şunu anladım ki ben tvde her türlü spor olayını çok rahat izleyebiliyorum.Ne olursa olsun,golf hariç büyük ihtimalle(onu da uzunca izlemeyi hiç denemedim belki denesem başarırım) Hani kendime bir ilk üç yaparım en sevdiklerim diye ama diğerlerini de gayet uzunca bir süre hatta heyecan içinde izleyebiliyorum.Tam bir spor yapma özürlü insan olarak kendimi spor bilgisiyle ve seyriyle avutuyorum galiba.

Formula 1 İstanbuldaydı.Ben yerinden izleyemedim bir kez daha.Nasıl üzülüyorum anlatamam ya.O kadar yakınken kaç yıldır bir kere mi gidemez insan?Bu yıl tam zamanıydı halbuki.Güzel mayıs ayında izleyecektm, Bruno Senna'yı da görecektim, Lewis'i destekleyecektim. Olmadı Neyse ben zaten seyrettiğim ilk yarış Monaca gp si olsun diye gitmiyorum İstanbuldaki yarışa başka bi nedeni yok yani:) Ha bir de ne olacak bu formula 1 yayınlarının hali.Her sene insanı televizyon karşısında sinir hastası etmeye çalışıyor kanal d yayınlarıyla İstanbul gpsinde.Daha yarışın başında Raikkonen Alonso'ya çok güzel bir atak yaptı nasıl temiz bir geçişti, ben kendi kendime yarış anlatıyordum heyecandan bu adamlar oturmuş orada geyik muhabbeti yapıyorlar.Daha yarışın başında ya,o andan itibaren anladım bu yılda bir ilerleme olmadığını.Seneye artık diyelim.Ben İstanbul Park'ta olayım kanal d de şu yarış yayını işini öğrenmiş olsun.

6 Mayıs 2008

Fil gibi harflere dönüş:)

Son 1 yılda güzel yazı yazma yeteneğimi kaybettim.Ben eskiden güzel yazımla ünlüydüm,böyle herkes "aaa gökçenin yazısı çok güzeldir,o yazsın" derdi,herkes zamanında benden not isterdi,böyle kağıtlarım hep rahatlıkla kopya çekilebiliecek anlaşılırlıkta ve düzende olurdu.Ben lisedeyken çizgisiz kağıdın altına çizgili kağıt koymadan düzgün düzgün kompozisyon bile yazardım.O derece bir süperkahramandım.Ama gel gör ki bu yıl bu yeteneğimi tamamen kaybettim.Artık ne yazsam bir şeye benzemiyor,özenme denen şey de yok oldu,her şeyden o kadar çabuk bıkıyorum ki,genelde off aman yaz gitsin işte diyorum.Bir de derslerde canım çok fazla sıkıldığı için değişik yazı stillerini aynı cümlede kullanmak suretiyle kağıdımda istikrarsız bir görüntü oluştururyorum.Bazen hiç yazmıyorum,elllerim ağrıyor,işaret parmağım yamulmuş zaten yılların verdiği o yazı yazma şeyinden,ben direkt resim yapıyorum ya da dersi dinlemeyi bırakıp hayal kuruyorum.Böyle durumlarda zaten yazılmıyor.Geçen sene böyle değildi mesela,yine daha iyiydi,insannlar gene benden not falan isterdi ama bu yıl henüz kimse not istemedi,hatta öyle bi noktaya geldim ki kendi yazımı bile okuyamıyorum bazen,oha diyorum vay be yılların gökçesinin düştüğü duruma bak diyorum.Aslında bunun bir kaç nedeni olabileceğini fark ettim bu akşam, düşündüm ve bazı çıkarsamalar yaptım.
Öncelikle daha az yazıyorum kesnlikle ve demek ki insan yazmadıkça yazmayı unutuyor şeklinde bir önerme oluştırabiliriz.Sonra sınavlarımız filan da hep test olduğu için, sınavlarda yazı yazma dönemi sona erdi.Ayrıca kurşun kalem kullandığım tek zamanın sınavlar olduğunu fark ettim.Kalemlerimle arama bir mesefe girmiş bu da önemli bir etken gibi görünüyor.

Bugün uzun zaman sonra bir sınavda 2 sayfadan fazla yazı yazdım ve şöyle bir kağıdıma baktım.Aynı ilkokuldaki yazı stilime geri dönmüşüm.Eve geldim ta 2.sınıftan kalma defterime baktım, bir de ne göreyim aynen o zamanki gibi yazmaya başlamışım.Yani tersinin olması beklenmez mi ? İnsan büyüdükçe daha süper ve okunaklı filan yazmalı.Ama benim grafiğim biraz farklı.
Ahan da böyle.En yüksek değerlerime lisede ulaşmışım,şimdi önlenemez bir düşüş yaşıyorum.
Bir de hiç unutmam,ilkokulda hocam defterime bakıp "fil gibi senin harflerin" demişti bana.Sonra bu benim içime bir dert olsun mu,1 yılda filan minnacık ve okunaklı bir yazım olmuştu,hırs yapmıştım.Ama boşa gitmiş hepsi çünkü yeniden ilkokul 2 yazı tarzıma yani fil gibi yazılarıma dönüş yaptım.Öğretmenimin kulakları çınlasın ne diyim,ben şimdilik halimden memnunum,herhangi bir şeye odaklanacak,öyle güzel güzel yazacak halim yok.Bendeki dikkat dağınınklığının nasıl arttığının da bir çizelgesi bu aslında.Sanki büyüdükçe tersi olması beklenmez mi?Ben de anlayamdım,hayata karşı ters bir duruş sergiliyorum,doğduğum ilk günden beri,sonuçta doğmak için bile dönmemişim ters ters durmuşum,ondan sonra sezeryanla doğmuşum o yüzden de kafam kocaman.İşte hayat böyle enteresan ve süprizlerle dolu:)

2 Mayıs 2008

Taksi

Gecenin bir vakti bu şehrin ışıkları ne kadar da aldatıcıydı.Hızla akan su gibi akıp duruyordu.Mavi,sarı ve belki turunculardı.Benim net olarak hatırlayabildiğim akıp gidişleriydi sadece.Çok sessiz bir taksinin arka koltuğunda dünya tamamen yalnızdı.Belli belirsiz bir sigara kokusu ve bu güzel şehrin bomboş sokakları vardı karanlıkta.Sahi ya ben bu şehri çok seviyordum,bu boşlukta bir kez daha anladım bunıu.Boş sokaklarındaki huzuru ve şehrin sade karanlığını bile seviyordum.Daha fazla ait olabileceiğim başka bir yer asla olmayacakmış gibi hissettim o taksinin arka koltuğunda, hayatımın en uzun yolculuğunu yaparken.Taksilerin sarı olması bir raslantı mıydı acaba?Neden her şey akıyordu,hep böyle mi olacaktı.Sabit,durağan bir şey olmayacak mıydı hiç.Bu yol ne zaman bitecekti? Aklımdaki soruların asla cevabı olmazdı.Bu kadar yorucu bir zamanın bu kadar huzur vermesi bile ilginçti.Bu sıralar her şey bana inanılmaz derecede ilginç geliyordu zaten.Bir dönüşümdü belki yaşadığım ve olumlu yöndeydi besbelli bu dönüşüm.Yaşıyordum ve bunu hissediyordum.Önemli olan buydu galiba,hissediyordum.Sadece ben,diğer insanlaradan bağımsız,hayatı hissediyordum.Dün yaşamaktan soğumuşken bugün yaşadığım için kendimi mutlu hissediyordum.Sahi ya bu şehrin havası bir başka güzeldi bugün hem de diğer insanardan bağımsız bir güzellikti hissedilen.Yarın olmayacağını bilsem üzülmezdim.Hayatımda belki ilk defa anı yaşamanın ne demek olduğunu gerçekten hissettim teorik anlamının dışında..Işıklar güzeldi ve sürekli akıyordu,keşke bir filmin ortasında sağa sola bakınan gereksiz karakter olsaydım diye geçirdim içimden.Amaçsız ve isteksiz olmayı diledim.Gözlerimi kapadım,ışıkları görmeye devam ettim,hayal ettim ve galiba bu sefer başardım.

1 Mayıs 2008

Düşündüm!

Hayalkırıklığı güçlü bir kelime.Etkisi de kelimenin kendisi kadar güçlü nitekim.Şimdi şöyle bir şey var ki bir insanın çok fazla hayali varsa bir o kadar da hayalkırıklığı olur.Bu önlenemez bir şey çünkü hayallerin gerçeğe dönüşmesi denilen şey şu bilmem kaç yıllık hayatta bir bilemedin iki keredir,gerisi hep kırlır,yıkılır,paramparça olur.Bu noktada "isterseniz olur efendim yok olumlu düşünün,inanın" gibi zırvalarla beynimizi dolduran kişisel gelişim kitaplarının ve orada burada çıkıp hayatın anlamını bulduğunu ve her şeyin kendi kontrolünde olduğunu zanneden gerizekalı sözde uzmanların ne kadar yalancı ve gereksiz olduğunu anlıyoruz.Sen istediğin kadar düşün,düşüncelerini tek bir noktaya odakla ne bileyim hayatı hep pembe yanından filan görmeye çalış olmuyor,bir gün geliyor çok güzel bir şekilde sanki bir el tarafından düğmeye basılmış gibi(çok sevdiğim bir kalıp bu hep bir yazımda kullanmak istemiştim:)) ne kadar dangalak şey varsa başına geliyor.Benim başıma geliyor en azından.Yani herkes bu saçmalıklara inanmakta özgür ama benim inanmam mümkün değil çünkü hayatımın hiçbir alanında işlemedi.Bence insanları mutlu edecek şey umursamazlık,takmazlık,boş verme.Gerisi yalan.Hayal de kurmayacaksın şu dünyada,bir şeyi istemeyeceksin de.Hayalkırıklığından başka bir şey alamıyorsun çünkü karşılık olarak.En güzeli basit ve yavan bir hayat sürüp,yavan kalabalıklara karışıp dünyaya bön bön bakmak.Yani benim çözümlerim bunlar,düşündüm düşündüm başka bir şey bulamadım.



Kahveyi bırakmıştım,yeniden başladım.Çayı da bırakmıştım ona da başladım.Kafeinsiz hayatı bir-iki hafta çekebildim kısacası.Gerçekten stresle baş edemediğime karar verdim kafein olmadan.Ayrıca seviyorum ulan kahveyi niye kendimi alıkoyuyorum sevdiğim şeyleri yapmaktan,ben de salak mıyım neyim,hayatımdaki güzel şeyleri kendi ellerimle hayatımdan çıkarmaya çalışırsam geriye ne kalacak ki.Oh içtim kocaman fincan kahveyi sabah da çay içmiştim,okula gidicem bir de üçü bir arada içicem.Bıktım ya,her şeyden bıktım.Ayrıca Rock' n Roll Baby!

21 Nisan 2008

Beni Bırakma

Şu günlerde en çok dinlediğim şarkı Beni Bırakma.Feridun Düzağaç söylüyor.Bilmem söylemeye gerek var mı ama eğer bir şarkıyı FD söylüyorsa güzel sözler duymaya hazır olmak lazım.O kadar güzel ki bu şarkının sözleri de."Di-li geçmişten tek yaramsın sen" diyor ya, tek o cümle bile yeter.
Beni Bırakma diye yakarmak bir insana ne garip bir yandan ne kadar hüzünlü aynı zamanda tedirgin ve yalnız.Hayatımda kimseye beni bırakma demedim ,genelde bunu söyleyemeyecek kadar aptal bir gurur ve yüksek bir egoya sahip olduğum ya da, ne bileyim niye ben söylüyorum ben söylmeden bırakmasın beni gibi anlamsız düşünceler içinde boğulduğum için söyleyememişimdir.Belki de beni bırakma lütfen diyebileceğim bir insan çıkmamıştır karşıma henüz.Belki o çıkmış olsaydı ne gurur,ne de beynimi içinden yiyen düşünceler engel olurdu bana.Bilmiyorum tabi ki bu bir varsayım.Öyle birinin çıkma ihtimalinin ne olduğunu, hatta böyle bir ihtimal olup olmadığını bile bilmiyorum.Sadece bir an gelse ki kendimi bir insana muhtaç hissetsem, onsuz yaşayamayacakmışım gibi gelse.Zor değil mi? çünkü "kimse kimsenin her şeyi olamaz-mış" O olmadan da yaşanırmış,aslında herkes birileri olmadan yaşarmış,o sadece laftaymış "sen olmadan yaşayamam" diyen kimseye inanmamak gerekirmiş,çünkü yaşanırmış,yaşamak zorundalarmış,Nasılsa birileri gidecekmiş, sen beni bırakma desen de dünyada ölüm varmış her şeyden öte.Geri gelsene diyebilirler miymiş?
Belki en iyisi benim yaptığım; kimseye beni bırakma demiyorum,bıraktıkları zaman da bunu en az hasarla atlatabiliyorum.Ya da hala kendimi kandırıyorum.

17 Nisan 2008

Çok fazla şey yazıyorum,taslaklarda yayınlanmayı bekleyen dolu şey var ama öyle kalacaklar ne yazık ki.Ne yazık ki değil aslında böyle olması daha iyi.Yazdıklarımın önemli ya da güzel olduğunu düşünmüyorum hoş bloglarda çok nitelikli yazılar olmalıdır gibi bir şey de düşünmüyorum.Her neyse son zamanalrda içimden gelenleri olduğu gibi de yazamdığımı fark ettim hem nitelikli değiller hem de içten değiller.İçten olmamaları hepsinden daha kötü.Bir şeyler hissedemediğimden değil aslında ,olan biten çok şey var ama o kadar bölük ve parçalanmış ki zihnim aynı anda farklı yönlerde çalışıyormuş gibi.Dopdoluyum,hatta o kadar fazla şey var ki oturup üzerine bir cümle kuramıyorum,sığmıyorum.Aklımın hızı yazı hızımın çok üstünde,bir anda aklımdan geçenleri bir çırpıda yazabilecek yetenek seviyesine de ulaşamadım.Ne olursa olsun yazmak beni rahatlattığı için karalıyorum öylesine, ta içten bir şeyler çıksın diye bekliyorum,olmuyor gibi.Bu kadar duygu yoğunluğu içinde nasıl olur da doğru cümleyi bulamaz insan..Daha kişisel olmam lazım belki, ne demekse artık bu da.Ben iyi değilim işte,yoruldum.


Önemli şeyler oluyor dünyada ve Türkiye'de.Benim sinirlendiğim çok şey var bu aralar, onlara bile gerekli tepkileri veremiyorum.Orman arazilerinin yok edilmesini kolaylaştıran yasa çıkmış,denizi izinsiz doldurup cezası neyse öderiz diyen adamlara turizme katkılarından dolayı ödül verilmiş.İnsanlar hala çevre için hiçbir şey yapmıyor.Birleşmiş milletlerin raporu yayınlanalı bir yılı geçti ve bir değişim görüyor musunuz siz?Bu kadar korkunç bir şeyi bilimsel verilerle sundular,apaçık, hala aynı yerdeyiz.Bu konuda medyayı da suçlayacağım ben.İnsanlara küresel iklim değişikliğini sadece havanın daha sıcak olması gibi anlatıyorlar hala,su bitebilir aman dikkat diyorlar sadece,o da bencillikten yine, su biterse sıçtık diyor insanlar da bencil ya kendini düşünecek ya su biterse ben nasıl yaşacağım diyor,diğer canlıların durumu,katledilen hayvanlar,sırf küresel iklim değişikliği yüzünden mahvolan deniz canlıları, aşırı hava olayları,dünyada şimdiden başlayan yiyecek krizi,hala kyotoyu imzalamayan ülkeler,bunlar kimsein umrunda değil.Hala denizleri kirletiyorlar bir de ödül alıyorlar bunun için.Cennet gibi yerleri yağmalıyorlar ve bunu yapabilmek için yasal destekleri var.En son ağacın yaprağına kadar satmayı planlıyorlar herhalde.Bu ülkenin ağacını ormanını nasıl satarsın sen ya, kimsin ki,nasıl olur da tarımı bitirirsin, doğayı öldürene ödül verirsin,dünya yok olduğunda sizi başka gezegenlere transfer edeceklerini mi düşünüyorsun ,nedir bu rahatlık,nasıl bir şey bu,çevre ve tarım politikası olmayan bir hükümetin bunca oy çoğunluğu ile başta olması nasıl bir şey,benim aklım almıyor.Diğer tüm rezillikleri geçtim hani tek başına bunlar bile yeter.Yaşadıkları toprakları sadece para,arazi,arap şeyhlerine satılacak birer ganimet olarak gören zihniyete ben ne diyeyim.Üzülüyorum sadece, yalnızca ülkem için değil tüm dünya için.

13 Nisan 2008

Bir Kapı Açıp Gitsem*

Bazen nasıl olup da bu kadar acınası hale geldiğimi düşünüyorum.Belki de geldiğim bir yer değil burası hep burdaymışım ben,olduğum ve olacağım yer hep buymuş aslında, ben bunu içten içe bildiğim halde buraya nasıl geldim diye düşünüyormuşum ara sıra.Böyle olmalı,süreç bu şekilde ilerlemiş olmalı yoksa azıcık mutlu,biraz umutlu hissettiğim her anın sonrasında kendimi aynı saçmalığın içinde bulmazdım.Herhangi iyi bir şeyin bu kadar kısa sürmesi benimle mi ilgili yoksa dünya tam olarak da böyle bir yer mi bu yaşımda henüz çözemediğim bir şey.Gözlemlerim var aslında bu konu ile ilgili;hayata,evrene güneş sistemine,insanlara uyumlu insanlar yaşıyor hem de oldukça çoklar,bazı şeyleri kabullenip basit bir hayat yaşayabiliyorlar.Onlar da doğmayı seçmediler ben de.Sadece kabullenme konusunda daha iyi oldukları kesin.Ben sığabileceğim bir yerler aramakla bu kadar meşgulken insanlar kendilerine verilmiş olanın farkında ve kabulünde.Ben neden yanlış olmuşum,öğrenemiyorum.Yine de tüm buların suçlusu ben olamam başka bir şeylere de suç atmam lazım kontrol algımı kaybetmemek için.Bunun bile farkında olmak o kadar yoruyor ki beni.Hayır dünya çok da iyi bir yer değil tüm insanlar için,acı ve zalimlik her yerde.Bazı insanların daha fazla uyum sağlamış olmaları da benim problemim değil.Benim bulunmam gereken bir yer var belli ki, aşmaya çalışmak da işe yaramıyor.Her zaman günün sonunda kendini sorgulayan ve eleştiren insan olacağım ben,kendimle kavgalrımda kazanan bir taraf olmayacak.Sadece bu öz-yıkımcı halimle yaşayabildiğim kadar yaşayacağım.Bu bile bir başarı sayılmaz mı?Övünmek istedikten sonra insan, yaptığı her şeyi başarıdan sayabilir,hepimiz süper kahraman olabilriz kendi küçük dünyamızda,en azından kafamızın içinde yaşarken.Benim en çok yaşadığım yer mesela orası,buna rağmen mutlu olmayı başaramamak da ayrı bir başarı.Süper kahraman olmak için yetmez mi böyle bir yetenek.Yeter gibi gözüküyor benim baktığım yerden,hem zaten Mary Jane malın teki sen Spider-Man olsan ne değişir.Bi de böyle bakmak lazım hayata. Değiştiremeyeceğim çok şey var ne yazık ki.Adil dünyaya veya herhangi bir adalete de inandığımı sanmıyorum,belki inanıyordum eskiden ama zamanın birinde kaybolup gitmiş.İnanmakla ilgili problemlerim de var besbelli.Hepsi sürecin parçası gibi,büyümenin de etkisi olabilir tüm bunlarda,kontrol edemediğim çok fazla değişken var,nasıl bir deney ki bu hayat hem izin aldılar mı katılıp katılmamak konusunda özgürsünüz diyen bir yazı da vermediler.Böyle durumlarda benden önce beöyle hisseden insanların hislerini okumak işime yarıyor kendimi koca evrende daha az yalnız hissettiriyor. Çoğul yalnızlık diye bir şey varsa en azından onun bir parçası olmamı sağlıyor.Sonuçta yalnız değil miyiz her şekilde? Ne güzel demiş bak Cahit Sıtkı Tarancı*:

Ben bu dünyaya yanlış gelmiş olacağım ben,
Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben.
Yine bu gözlerimdir okşanacak yer arar,
Yoksa içimde başka bir dünya hasreti var.

Uyanır gibi birden korkulu rüyadan,
-O içimden sevdiğim benim olan dünyadan,
Bir ses bana:"Gel!" dese,ben de o sesi işitsem;-
Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem.

10 Nisan 2008

Serzeniş

Okul ,yaşam enerjimi iyice sömürmeye başladı.Bahar gelmişken, etrafta karşı konulmaz bir yeşerme, çiçeklerde bir pembeleşme varken,canerik çıkmışken çağlalar ucuzlamışken,satılan dondurma sayısında gözle görünür bir artış yaşanırken neden bu işkence.Şu güzel günlerde beni hayattan soğutan her şeye kızıyorum.Bahar dönemi okul olmasın kampanyası başlatmak istiyorum.Hem bahar dönemi okul yapıyorlar hem de en zor dersleri bahar dönemine koyuyorlar.İnsan olan yapmaz bunu.Bahar zamanı bolca çimen papatya ne bileyim çikolatalı dondurma görmeli insanlar, makale, hatta makaleler değil.Yapmayın yeter artık.Ne zaman geliyor tatil ya....

7 Nisan 2008

Birilerinin bana ne yapmam gerektiğini,nasıl davranmam gerektiğini söylemesine dayanamıyorum.Böyle John Locke triplerine de girmek istemiyorum ama benim, yapılacak şeyi bilmediğim ya da anlamaya yeterli olmadığım fikrine nerden kapılıyor bu insanlar.
Neden bu ben her şeyi en iyi bilirim,karşımdaki maldır, ne yapması gerektiğini bilmez,ona talimatlar vermeliyim tavrı.İnsanlar bana bunu yaptığı zaman sırf gıcıklığına söylediklerinin tam tersi şekilde davranmak istiyorum ya da suratlarına bakıp sen işlevsiz ve gereksiz bir insansın demek istiyorum.Demiyorum tabi ki çünkü bu insanlarla uğraşacak gücüm yok,beni en başından anlamadıkları için boşuna çenemi yormama gerek de yok.Onlar da içlerinden "bak işte bugün bir insana daha doğru yolu gösterdim" diye seviniyorlardır belki kendi küçük dünyalarında.Bense sinirleniyorum bir süreliğine, geçici bir süre için insanlardan soğuyorum sonra da bir hocamın dediği gibi lanet olasıca homo sapiens diyorum Amerikan filmlerinden fırlamışçasına hey dostum unut gitsin diyorum,hayatıma devam ediyorum.


"When people understand what I mean, there'll be days like this"

2 Nisan 2008

Doktor Günlükleri:)

Yaşadığım iki farklı doktor deneyimini anlatmak istiyorum bugün.İlginç olaylar yaşıyorum doktorlarla nedense, ya tüm doktorlar böyle bir garip ya da benim karşıma hep ilginç olanları çıkıyor.Aşağıda 2 farklı doktorla farklı zamanlarda yapılan konuşmalar var.G-ben oluyorum D-doktor.

G-Kapıyı çalıp içeri girer.
G-Merhaba
D-Evet!
G-Imm,şey ben grip oldum galiba ama burnum akmıyor o yüzden de başım ağrıyor.
D-Burnun akmıyorsa niye burnunu çekiyorsun?
G-????? (dışarısı çok soğuk dışarıdan içeriye,sıcak bir yere girince genelde öyle olur diyemedim,demeliydim ama öylece kaldım yüzümde garip bir ifadeyle bu ukala tavıra şaşkınlıktan başka da tepki veremezdim ya)
G-Bende sinüzit de var işte o da baş ağrısı yapıyor.
D-Zaten sinüziti olmayan insan görmedim,herkesin de sinüziti var.
G-Evet (boş bakışlar devam ediyor,sinüzitim var evet,niye inanmıyorsa artık,zamanında o kadar ilacı içtim de ordan biliyorum yani,bir yerimden atmıyorum. Yıllardır bu illetle yaşıyorum ben kafanın patlayacakmış gibi olması nasıl bir şey sen biliyon mu doktor,sanki insanlar çok meraklı sinüzit olmaya,yeni bir moda akımı falan zannediyor herhalde sinüziti.)
D-Pek bir şeyin yok ya. (ilaç yazar ve kağıdı elime tutuşturur)
G-Şaşkın yüz ifadesi...Odandan boynu bükük ayrılır:)

Lanet olsun be dedim, hay ben böyle doktorun dedim, gittim ilaçlarımı aldım,tam da o zamanlarda evdekilerin hepsi bir yerlere gitmişti.O hasta halimle 2 gün tek başıma kaldım ,o salak ilaçları içtim ve bir dokrorun hastasına neden böyle davrandığını düşündüm.Ciddi ciddi düşündüm,bu kadar insan bazlı bir mesleğe sahip olup bu kadar hödük olmayı nasıl başardığını merak ettim.Sonra da aman boşver dedim dünya, yaptığı mesleğe uymayan ve daha da kötüsü yaptığı işe saygı duymayan insanlarla dolu.Hele karşısındaki insanı adam yerine koymayan ukala,gereksiz o kadar çok insan var ki.Bunca şeyin içinde bir de bunları dert edinsem kendime yaşayamam herhalde.Kısa süreli sinirleniyorum,geçiyor:)

Neyse ikinci olayı da bugün yaşadım.En azından daha şirindi bu seferki.Doktor gayet ilgiliydi.Ama ilginç tepkiler verdi o da.
D-Kaça gidiyorsun sen?
G-(içimden bi yuh dedim ,yine mi bu soru) 2.sınıftayım...üniversite.(biraz duraksayıp üniveriste dedim niyeyse bilmiyorum,lise2 zannedebilir diye herhalde,hoş zannetse nolur onu da bilmiyorum bu soruyu sorduktan sonra fark etmez zaten,hala bu soruyla karşılaştığıma inanmıyorum,bir insanın kaçıncı sınıf olduğunu bilmek niçin bu kadar önemli neden sürekli soruyorlar, neden bunu merak eder bir insan,sadece bana mı soruyorlar onu da bilmiyorum:) )
D-Gözünün numarası büyümüş.0.25 artmış.
G-Hipermetrobum mu astigmatım mı artmış?
D-Hahahaha(doktor burada kendi kendine gülmeye başlar.)
G-????(noluyoruz yav,nesi komik bu sorunun şimdi)
D-Sol gözünün hipermetropu azalmış,sağ gözünün de astigmatı artmış.
G-(Bu muymuş komik olan,neden komik ki bu,benim göremediğim süper bir ironi mi var yani şimdi burada,yıllar sonra ilk defa gözümün numarası büyüdü niye gülüyorsun ki sen ,benim için gayet üzücü bir durum o astigmat denen lanet şeyle yaşamayı zaten sevmiyorum bir de büyüyor terbiyesiz.)
D-Sol gözün daha az görüyor,farkındasın değil mi?
G-Evet,biliyorum(Tabi ki farkındayım ne zannettin sen,20 yıldır böyle yaşıyorum ben, nasıl farkında olmayabilirim ki acaba,ihtimal nedir?,ha söyledin iyi oldu ben de bir gariplik var diyordum meğersem sol gözüm daha az görüyormuş hayatımla ilgili müthiş bir gerçek keşfettim:) )