2 Haziran 2008

Hala Aşk Var Mı?*


Okulun bitmesiyle bomboş kaldım. Tam anlamıyla bomboş. Hiçbir şey yapmayan insanların başına ne geliyordu ya, beynim körelir mi ya da sürekli evde yatmaktan yürümeyi unutur muyum acaba? Düşünüyorum bunları ama ne yapayım, aşırı yorulmuşum ben galiba zamanında,şimdi çıkıyor acısı. Bu arada wordde yazı yazmaya alıştığımdan burada yazarken de virgülden ve noktadan sonra boşluk bıraktığımı fark ettim. İnsan zamanla otomatikleşiyor galiba, valla elim öyle yapıyor engelleyemiyorum.

Neyse işte bu boşluktan istifade hergün en az bir film izliyorum, bilgisayarımın karşında yaşıyorum zaten. Bir kaç kelam edeyim izlediğim filmlerle ilgili madem. Şimdi Uzak'ı izledim. Daha yeni izleyebildiğim için kendimden utanıyorum,gerçekten bunu belirtmeliyim.

Uzak için söyleyeceğim ilk şey çok dingin bir film olması. Dingin ve duru bir film ki ben çok severim dingin filmleri, kendime daha yakın hissederim. Uzak'ta işte öylesine sakin, duru ve olağanüstü güzellikteydi. Ve bence tamamen yalnızlıkla ilgili bir film Uzak. Her şeyiyle yalnızlık kokuyor. O uzun uzun sakin görüntülerde, Mahmut'un tekli koltuğunda oturup televizyona bakmasında ya da Yusuf'un tek başına sokaklarda dolaşmasında, her karesinde yalnızlık var. Ben filmi izlerken durup yalnızlık üzerine düşündüysem öyle olmalı. Özellikle Yusuf'un o Sultanahmet'te tek başına durup insanları izlediği yerde bence çok güzel verilmiş yalnızlık duygusu, bir de Mahmut'un eski karısı gittikten sonra bankta oturup Yusuf'un sigarasından içtiği yerde. Sinema görüntülerle anlatmaktır ya, bazen sözlere hiç ihtiyaç yoktur, Uzak için de aynen bu durum geçerli, görüntüler ve oyunculuklar o kadar kuvvetli ki, filmdeki sessizlik ve sözsüzlük asla rahatsız etmiyor hatta o yalnızlık ve kaybolmuşluk hissine susmalar daha çok yalışıyor. Ben inanılmaz beğendim Uzak'ı. Ayrıca antropoloji hocamı filmde figüran olarak gördüm ki, o sıralarda filmden biraz koptum, başa sardım tekrar tekrar baktım, ne işi var bu adamın bu filmde dedim, komik oldu birazcık. Hiç de söylememişti ben Uzak'ta oynadım falan diye, ayıp etmiş yani:)


Geçen gün de Boleyn Kızı'nı sinemada izledim. İtiraf edeyim ki bu filmi Eric Bana'yı görmek için izledim. Çok beğenirim de kendisini. Hem zaten böyle filmlerden çok bir şey beklememek lazım, yani konu sıradan ve çoğu zaman tarhi filmler beni açmaz. Ben gayet de Eric Bana'yı görürüz en azından bi günümüz aydınlanır dedim ama onu bile bulamadım. Film de çok vasattı. Natalie Portman'ı çok sevrim ama o bile vasattı. Hiçbir şey yok bu filmde kısaca, Eric Bana'yı görmek için bile gitmeyin, yani film izleniyor bi şekilde de, bir anlamı yok. Özel olarak o dönem ingiltere saray hayatında ne olmuş ne bitmiş merakınız varsa izlenebilir anca. Neyse çok sert mi oldum ne, kostümler güzel bir de filmin artılarını da söyleyim yani:)
  • Acilen Marty'nin Rolling Stones belgeseli Shine a Light'ı izlemem lazım, çok merak ediyorum, fragmanını bissürü kez izledim de kendisini de bu hafta içi gidip bi izleyeyim, yorumlarımı buradan aktarırım. Ama Marty yaparsa güzel yapar o yüzden güzel şeyler yazacağımı hissediyorum:)
  • Evet bir de son günlerde çok sevdiğim bir müzisyen var Gavin Thorpe, kendisinin güzel şarkılarına şu myspace sayfasından ulaşabilirsiniz. Pictures, everyday and always çok tatlı şarkılar, diğerleri de çok muhtşem, bir dinleyin, hatta dinletin. İyi müziğe hakkını vermek lazım.

*alakasız başlık, ama çok güzel şarkı

8 yorum:

Anıl dedi ki...

Anladığım kadarı ile ilk kez bir NBC filmi izlemişsin. Bunun Cannes'in ardına denk gelmesi biraz tebessüm ettirdi beni, ne yalan söyleyeyim. Ancak yine de mutlu oldum. Fakat keşke NBC'nin filmlerini izlemeye başlamışken çekim sırasına göre izleseydin. Koza isimli kısa filmden başlayıp, İklimler ile koysaydın son noktayı. Malum Üç Maymun'u izlemek şimdilik pek kolay değil. Çünkü ben NBC'nin filmlerinin bir dizi misali ilerlediğini düşünüyorum.

Ve sen yalnızlık demişken. Çok doğru bir tespit. Zaten NBC'nin filmlerinin hepsine bu tema ziyadesiyle işlenir. Uzak'ın ilk sahnesinde Yusuf köyünden kalkıp da İstanbul'a gelir. Burada sanırız ki bahsedilen uzaklık kavramı budur. Ancak film ilerledikçe anlarız uzak olanın iki yerleşim birimi arası değil, insanlar arası ilişkiler olduğunu. Bu filmi her izleyişimde ve Yusuf karakterini canlandıran Mehmet Emin Toprak'ı görünce hüzünlenirim. Kendisi Cannes'de kazandığı en iyi erkek oyuncu ödülünü göremeden Çanakkale'de geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

gokciii dedi ki...

Evet öldüğünü duymuştum ben de, izlerken gerçekten çok üzüldüm. Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerini izlemeyi hep istedim de nedense olmamıştı, bazı filmleri izlemek için doğru zamanı kollarım:) Cannes'da aldığı ödülle çok mutlu oldum, izlememiş olsam da, sonuçta izlediğimde iyi bir şeyle karşılacağımı biliyordum. bugüne kısmetmiş, yavaş yavaş izlerim geç olsun da güç olmasın:) her neyse böyle.

Anıl dedi ki...

Bu arada, Hâlâ Aşk Var mı süper şarkıdır. Loopa alınıp dinlenesidir. Geçen sene bu zamanlar hastasıydım şarkının :)

gokciii dedi ki...

evet çok muhteşem bir şarkı, nedense dün öyle bi aklıam düştü dinlemeyi bırakamıyorum :)

Adsız dedi ki...

Yani Uzak seyredilsin, yalnız kaldığınız şu zamanlarda, biraz daha yalnızlığa atar sizi...

Anıl dedi ki...

Biz kimiz, sen kimsin?

"O" Benim Dünyam dedi ki...

Okul bitti ben hala bomboş kalamadım :( Bir sürü filmim ve kitabım var:( Sıkıldım yine, gitmek istiyorum ama tek başıma...

gokciii dedi ki...

Ben de gitmek istiyorum hatta gitmek düşüncesinin kendisini bile seviyorum, özlüyorum bu aralar. Gitsek her şey daha güzel görünecekmiş gibi. Kitaplarla ve filmlerele gitmek lazım gidilecek yerlere ama, onlar bırakılmaz:)